22 Nisan 2015 Çarşamba

Nasıl hristiyan olacaktık

Avrupa devletlerinin arasına girebilmemiz için "Haşa" İslamiyeti bırakıp protestanlığa yaklaşmamız lazım....



Nasıl hristiyan olacaktık

Nasıl hristiyan olacaktık




Bu gerçeği Halide Edip Adıvar'dan dinlemş olarak Avukat Yusuf Türel de 6 şubat 1995 tarihli Türkiye gazetesinde yayınlanmış olan A. İhsan gülcü ile ropörtajında şöyle anlatıyor:

Nasıl hristiyan olacaktık



Nasıl hristiyan olacaktık

"Türkler İslamiyeti kabul ettikleri için için geri kaldılar"



Nasıl hristiyan olacaktık


Not: Sanki kemalistler uzaya çıkmak istedi de islamiyet onlara engel oldu. Bu yalanlarla 90 yıldır bizleri kandırdınız ve bunun son bulması için bütün kaynakları insanlara paylaşacağız.
Devamını oku »

Rusenin M.kemal'e sundugu kitap

Haşa "Din yok Millet var" Bu sözün üzerine Atatürk den aferin aldı.

Rusenin M.kemal'e sundugu kitap

Devamını oku »

Tek parti donemin de öne çıkan dalkavuklar


Binlerce  dalkavukname den birinin kapağı içinden bir parça
Tek parti donemin de öne çıkan dalkavuklar

Devamını oku »

21 Nisan 2015 Salı

Kabe ile mustafa kemalin kıyası..!!!


Atatürkün Manevi  huzurunda 
Dün 150 bin kişi ebedi şefin tabudu önünde tanzimle ilğili 

İstanbullular, bir kabeyi tevaf eder gibi sel halinde Dolma bahçe sarayına akın ettiler.
Kabe ile mustafa kemalin kıyası..!!!

Devamını oku »

Diyanet'in konumunu değiştirmek istediler


Diyanet işleri reisliği yerine, dil kurumuna benzer bir teşkilat ikame etmek isteyen Chp'nin gurup kararı




Diyanet'in konumunu değiştirmek istediler


Devamını oku »

3 Nisan 2015 Cuma

Laiklere bir kaç soru...

Laiklere bir kaç soru...
Türkiye de ibrani, grek ve ermeni yazısıyla Türkçe yayın yapmak serbest de, Kuran ve Islam yazısıyla Türkçe
yayın yapmak niçin yasaktır?
?? Yoksa TC Islam'ı yok etmek için mi kuruldu ??
Türkiye masonları localarında serbestçe mason ayini yapabiliyorlar da, Müslümanlar neden dergah, zaviye
ve tekkelerinde toplanıp zikrullah yapamıyorlar?
?? Yoksa TC Islam'ı yok etmek için mi kuruldu ??
Ülkemize gelen hintliler kendi dinlerine ait sarıkla dolaşabiliyorlar da, bizde müslümanların başlarına sarık
takmaları niçin yasaktır?
?? Yoksa TC Islam'ı yok etmek için mi kuruldu ??
Türkiye yahudileri cumartesi günü hafta tatili yapıyor, Türkiye hristiyanları pazar günü tatil yapıyor da, Türkiye
Müslümanları niçin Cuma günü tatil yapamıyor?
?? Yoksa TC Islam'ı yok etmek için mi kuruldu ??
Devamını oku »

Islam ne diyor, M. Kemal ne diyor ??

M. Kemal Atatürk; "Güç birdir ve o milletindir."
Cevap;
Fussilet Suresi
15 - Âd kavmine gelince onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim vardır?» dediler.
Onlar kendilerini yaratan Allah'ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim
âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.
************************************************
M. Kemal Atatürk; "Millî egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok
olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahkûmdurlar."
Cevap;
Tevbe Suresi
32 - Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, Allah da razı olmuyor. Fakat kâfirler istemeseler de Allah
nurunu tamamlamayı diliyor.
En'am Suresi
122 - Ölü iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir nûr verdiğimiz kimse,
karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi olur mu? Fakat kâfirlere, yaptıkları, böyle süslü
gösterilir.
*************************************************
M. Kemal Atatürk; "Millî egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun."
Cevap;
Al-i Imran Suresi
32 - De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.
**************************************************
M. Kemal Atatürk; "Yeni Türkiye Hükümetinin öz cevheri millî hâkimiyettir. Milletin kayıtsız ve şartsız
hâkimiyetidir."
Cevap;
Bakara Suresi
107 - Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan başka
ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
Ahzap Suresi
36 - Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir
kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âşi olursa açık bir sapıklık
etmiş olur.
**************************************************
M. Kemal Atatürk; "Ne mutlu Türküm diyene!" .... "Bir Türk dünyaya bedeldir." .... "Türk milleti kahramanlıkta
olduğu kadar, istidat ve liyakatte de bütün milletlerden üstündür."
**************************************************
Cevap; ALEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERILEN HZ. MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)
EFENDIMIZDEN:
**************************************************
"Milliyetçiliğe davet eden bizden değildir!.. Milliyetçilik için çarpışan bizden değildir!.. Ve milliyetçilik uğrunda
ölen de bizden değildir..." (Ebu Davud)
"Bu nesepleriniz, küfür tarlanız değildir, hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Hiç kimsenin, diğerine din ve
takvadan başka bir şeyle üstünlüğü yoktur." (Ahmed b. Hanbel)
"Bütün insanlar Âdem ile Havva'nın çocuklarıdır... Allah kıyamet gününde soy ve neseplerinizden dolayı sizi
sorguya çekmez. Şüphesiz Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır." (Taberi)
Hz. Peygamber (s.a.v.) baba ve atalarıyla övünen kimselere çok ağır ifadelerle öfkelerini yağdırmış ve şöyle
buyurmuştur:
"Öyle milletler gelecek ki, ölmüş babaları ile övüneceklerdir. İşte onlar cehennemin kömürleridir. Ve onlar,
Allah katında pisliği burnu ile yuvarlayan böceklerden daha basittir!.. Allah sizden cahiliyet devrinin
övünmesini ve babalarla büyüklenmeyi kaldırmıştır. İnsanlar iki gruptur: ya muttaki mümin ya da perişan
kafir! Bütün insanlar Âdem'in çocuklarıdır. Âdem de topraktan yaratılmıştır." (Tirmizi, Beyhaki, Ebu Davud)
Veda haccında, haram ayda ve haram beldede binlerce insan, İslam Peygamberini dinlerken Rasulullah
(S.A.V.) Veda hutbesini irad etti. Orada ilan edilen esaslardan birisi şu idi:
"Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Dikkat ediniz. Hiç bir Arabın arap olmayana, arap olmayanında araba, Hiçbir
kızıl derilinin, beyazın siyaha; siyahın da kızıl deriliye ve beyaza takvadan başka bir şeyle üstünlüğü yoktur.
Şüphesiz Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır." (Beyhaki)
****************************************************
Peygamberimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) ve M. Kemal Atatürk'ün sözlerine ayrı ayrı bakacak olursak,
rahatlıkla şu değerlendirmelerde bulunabiliriz:
# # Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) Sözleri # #
- Insanın Ruhunu okşuyor
- Insana tevazuyu aşılıyor
- Hoşgörü
- Birlik, Kardeşlik
- Dünya hayatını düzenleyici
- Ahiret hayatını hatırlatıcı
- Insani duyguları açığa çıkarıyor
****************************************************
# # M. Kemal Atatürk'ün sözleri # #
- Insanın nefsini okşuyor
- Insana büyüklük ve kibir aşılıyor
- Taassup
- Irkçılık, Kafatasçılık
- Dünya hayatına zarar verici
- Ahiret hayatını unutturucu
- Hayvani duyguları açığa çıkarıyor
****************************************************
"Güneş balçıkla sıvanmaz" dediğinizi duyar gibiyim. Aslında bu tür bir karşılaştırma yapmak hiç hoş değil,
zira Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin yerini hiç kimse tutamaz, ancak söylenen sözlerin
insanlar üzerindeki etkisi tartışılmazdır ve benim bu karşılastırmadan maksadım, söylenen sözlerin insanlara
neyi aşıladığına, neye yönlendirdiğine ve insanlarda hangi duygu ve düşünceleri açığa çıkardığına ışık
tutmaktır.
Devamını oku »

Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 10 - 18

Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 10
Şu ana kadar paylaştığımız dokuz bölümde bütün bulgu ve belgelerin isyanın "dini" bir isyan olduğunu
göstermektedir... Buna rağmen mahkeme kararı mealen; "dini alet ederek milli bir isyan" şeklindedir.
Bu bölümde mahkeme kararı ile "sözde" sanıkların isimlerine yer vereceğiz, bazı isimler soyisim
olmadığından dolayı aynıdır. Bu isimler hakkında detaylı bilgi edinmek isteyenlerin konunun altına yorum
yapmaları yeterli olacaktır.
Kararda 11 yaşındaki bir çocuğun 10 yıl hapse mahkum olduğunu göreceksiniz.
Ey Atatürkçüler, hani insan hakları nerde??
Allah (celle celaluhu) rahmet eylesin...
**********
Mahkemenin, Savcılığın iddiası ile "sanıkların" son söz ve müdafaalarını dinledikten sonra, ittihaz eylediği 28
Haziran 1341 [1925] tarih ve 341/69 numaralı karar, aynı
gün, Mahkeme Başkanı tarafından, açık celsede "sanıklara" tebliğ edildi.
Mahkeme kararında şöyle deniliyordu:
"Din ve şeriatı alet ittihaz ederek, hakikatte `müstakil bir Islam Kürt hükümeti´ kurmak[1] maksat ve gayesiyle
Şeyh Said'in vukua getirdiği müsellah [silahlı] isyan ve ihtilal hareketlerine muhtelif şekil ve suretlerde karışıp
katılarak isyanın devam ettiği haftalar ve aylar boyunca, birçok şehir, kasaba ve köyleri –devlet ve hükümet
zabıta ve askeri kuvvetleriyle, kanlı ve harp halinde, çarpışmak suretiyle- zapt ve işgal eden ve ihtilal
bölgesindeki en mühim vilayet merkezlerinden Diyarbakır şehrini dahi muhasaraya alan ve orada dahi inat ve
ısrarla harp ve kıtalden çekinmeyen ve nihayet uğradıkları acz ve mahrumiyetten sonra tutuldukları günlere
kadar birçok asker, zabit ve vatandaşları cerh, şehit, esir eden, sirkatler, gaspler, yağmalar yapan ve yaptıran
şahıslardan oldukları iddiasıyla muhakemeleri icra edilmiş olan seksenbir sanıktan;
1. Şeyh Said (Palu'lu, Nakşibendi Tekkesi şeyhi),
2. Melekanlı Şeyh Abdullah,
3. Kamil Beg,
4. Baba Beg,
5. Şeyh Şerif,
6. Fakih Hasan Fehmi,
7. Hacı Sadık,
8. Şeyh Ibrahim,
9. Şeyh Ali,
10. Şeyh Celal,
11. Şeyh Hasan,
12. Mehmet Beg,
13. Mustafa Beg,
14. Salih Beg,
15. Şeyh Abdullah,
16. Şeyh Ömer,
17. Şeyh Adem,
18. Kadri Beg,
19. Molla Mahmud,
20. Şeyh Şemseddin,
21. Şeyh Ismail,
22. Şeyh Abdüllatif,
23. Molla Emin,
24. Ali Arab Abdi Beg,
25. Mehmet Beg,
26. Süleyman Beg,
27. Molla Cemil,
28. Süleyman Beg,
29. Süleyman Beg,
30. Tahir Beg,
31. Mahmut Beg,
32. Şeyh Ali,
33. Hacı Halid,
34. Timur Ağa,
35. Abdüllatif Beg,
36. Mehmet Beg,
37. Süleyman Beg,
38. Bahri Beg,
39. Şeyh Cemil,
40. Yusuf Beg,
41. Ali Badan Beg,
42. Halid Beg,
43. Halid Beg,
44. Tahir Beg,
45. Tayip Ali Beg,
46. Çerkes,
47. Jandarma Hamid,
48. Hüseyin Hilmi Bey,
49. Hasan (Hani'li Salih Beg'in oğlu, 11 yaşında),
isyanın asli faillerinden olarak "idam cezasına" mahkum edildiler.
Ancak bunlardan Çapakçur Kaymakamı Hüseyin Hilmi Bey'in evvelce, muhtelif zaman ve mahallerde vatani
hizmetleri olduğu anlaşıldığı için geçmiş bu hizmetlerinin hafifletici sebep olarak kabulü ile idam cezasının 15
sene kürek cezasına tahviline, Salih Beg'in oğlu Hasan'ın da 15 yaşını ikmal etmemiş olmasına binaen onun
hakkındaki idam cezasının da `berayi ıslah´ 10 sene hapse çevrilmesine ittifakla karar verilmiştir.[2]
**********
Devam edecek inşaallah...
**********
KAYNAKLAR:
[1] Bazı kaynaklarda ise bu husus; "din ve şeriatı alet ittihaz ederek ayaklanmaya katıldıkları ve laik
cumhuriyeti yıkma amacını güttükleri" şeklinde ifade edilmiştir. (Sadık Albayrak, Türkiye'de Din Kavgası,
Şamil Yayınevi, Istanbul 1984, sayfa 221).
[2] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 274-278.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 11
(Şeyh Said idam ediliyor fakat Kürtçü şahıslar beraat ediyor... Bu bile, Şeyh Said ayaklanmasının bir "Kürt
isyanı" olmadığını gösteren delillerden biridir.)
Devam ediyoruz...
Böylece, 13 Şubat 1925 tarihinde Piran'da başlayan Islami/Nakşibendi direnişinin yönetici kadrolarından
Şeyh Said ile birlikte toplam 47 şahsiyet, Mahkemece verilen idam kararı üzerine, 29 Haziran 1925 Pazartesi
günü saat 03:00 sıralarında, Diyarbakır'ın Dağkapı mevkiinde kurulan 47 sehpada asılarak idam edilmiştir.
Şeyh Said, idam edilmeden kısa bir süre önce, "Son Saat" Gazetesi muhabirinin not defterine Arapça olarak
şu cümleyi yazmıştır:
"Mücadelem, Allah ve din uğruna ise, darağacında asılmama perva etmem. Muhammed Said Palewi"[1]
Idam sehpasına götürülürken de; "Yarın mahşer gününde hepimiz muhakeme olacağız (hesaplaşacağız)"
deyip, Kelime-i Şahadet getirmiş ve ardından asılmıştır.[2]
KÜRTÇÜ ŞAHISLARIN BERAATI
Şeyh Said ve ayaklanmada yer alan mücadele arkadaşlarının savunmaları boyunca reddettikleri "Kürtlük
davası" ithamını kasıtlı olarak iddianameye koyarak, onları işlemedikleri bu "suç" ile yargılayan ve idama
mahkum eden Şark Istiklal Mahkemesi, o dönem öncesi ve esnasında "siyasi Kürtçülük" faaliyetlerinin bizzat
içinde bulunan Diyarbakır'lı Cemil Paşa oğullarından Kadri, Ekrem, Ömer, Cevdet, Memduh ve Muhiddin için,
"haklarındaki ihbarların kanuni mesuliyeti müstelzim fiillerden olmadığı anlaşıldığından… beraatlerine karar
verilmiştir"[3] diyerek, adı geçenleri serbest bırakmıştır.
Zaza şahsiyetleri Kemalist rejim tarafından idam sehpalarında sallandırılırken, bugün kimi çevrelerce yere
göğe sığdırılamayan Kadri Cemilpaşa, kardeşi Ekrem Cemilpaşa ve diğer tanınmış "Kürtçü zevatın" Şark
Istiklal Mahkemesi'nce serbest bırakılmaları bile, Şeyh Said ayaklanmasının bir "Kürt isyanı" olmadığını
gösteren delillerden biridir.
**********
Devam edecek inşaallah...
**********
KAYNAKLAR:
[1] Son Saat Gazetesi, 8 Zilhicce 1343 (30 Haziran 1341/1925), sayfa 1; Sadık Albayrak, Irtica'ın Tarihçesi-4,
Devrimler ve Gerici Tepkiler, sayfa 97.
[2] Hasan Hüseyin Ceylan, Cumhuriyet Dönemi Din-Devlet Ilişkileri, Risale Yayınları, Istanbul 1991, sayfa
246.
[3] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 278-279.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 12
(Mahkeme kararında ayrıca "Tekke ve Zaviyelerin kapatılması" Şeyh Said isyanının "dini" bir isyan olduğuna
başka bir delildir.)
Devam ediyoruz...
Şark Istiklal Mahkemesi'nin Şeyh Said davasına ilişkin kararında ayrıca, tekke ve zaviyelerin kapatılması
hususu da bulunmaktadır. Mahkeme'nin, "isyanların çıkmasında tekke ve zaviyelerin dini yapıları ve dini
etkinlikleri büyük ehemmiyet arzetmektedir" diyerek, tekke ve zaviyeleri birer "menba-ı şer ve fesad yuvası"
addetmesi sonucu, Savcılığın 29 Haziran 1925 tarihli tebligatıyla Isyan Bölgesi Istiklal Mahkemesi mıntıkası 
dahilindeki tekke ve zaviyelerin faaliyetlerine son verilmiştir.[1]
Baslangıçta bir kanuna dayanmadan ve sadece Istiklal Mahkemesi'nin, "menba-ı şer ve fesad yuvası"
düşüncesine dayanılarak kapatılan tekke ve zaviyeler, bu tarihten 5 ay sonra, 30 Kasım 1925 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce çıkarılan 677 sayılı kanunla ve aynı düşünceyle Türkiye genelindeki bütün
tekke ve zaviyeler hükümet tarafından kapatılmıştır.[2]
Tekke ve zaviye denilen dini kurumların kapatılması konusunun ilk olarak Şeyh Said ayaklanmasına ilişkin
dava dosyasında yer alması ve bilahare bunların lağvedilmesinin kararlaştırılması, ayaklanmanın dini nitelikli
yönünü çok berrak bir şekilde ortaya koyan bir başka faktördür.
**********
Devam edecek inşaallah
**********
KAYNAKLAR:
[1] Ergün Aybars, Istiklal Mahkemeleri, Cilt: I-II (1923-1927), Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, Izmir 1988,
sayfa 182.
[2] TBMM Zabıt Ceridesi, c.19, sayfa 145-165, 312; Düstur, c.7, sayfa 112. (Meclis tutanakları)
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 13
Şeyh Said isyanının "dini" bir isyan olduğuna başka bir delil ise "dindarların" cezalandırılmasıdır.
Şeyh Said Efendi ve arkadaşlarının idamlarının akabinde, Mahkeme Savcılığınca çıkarılan tebligat ile
faaliyetlerine son verilen isyan bölgesindeki tekke ve zaviyelerle ilişkisi olan olmayan yüzlerce dindar insanın
sevkedildiği Şark Istiklal Mahkemesi tarafından kimisi idama, kimisi de muhtelif hapis cezalarına çarptırılmak
suretiyle, Kemalist rejime muhalif kesimler susturulmaya çalışıldı.
Bunlardan, Istanbul basınına yansıyan birkaç örneğe burada yer vermeyi yararlı
buluyoruz:
- 18 Temmuz 1925: Maden'li Hafız Osman Efendi[1]
- 20 Temmuz 1925: Palu'lu Hacı Mehmed, Kasap Süleyman Efendi ve Selman Faris Efendi[2]
- 23 Temmuz 1925: Elazığlı Abdullah ve Hasan Efendi[3]
- 27 Temmuz 1925: Elazığlı isyancılardan Seyfullah ve Ömer Efendi[4]
- 04 Eylül 1925: Osmaniye [Ergani] isyancılarından Zülfikar Hoca ve Temir Efendi, idam edildiler.[5]
- 12-24 Eylül 1925: Elazığ'da halkı cumhuriyet aleyhinde ayaklanmaya sevkeden, özellikle bölgede Şeyh ve
Seyid ünvanlarıyla tanınan toplam 110 kişi idama mahkum edildi. 12 gün içerisinde 1855 kişi mahkemeye
çıkarıldı ve 110'u idam olup, diğerleri değişik ağır cezalara çarptırıldılar.[6]
- 19 Eylül 1925: Palu'lu Said ve 8 arkadaşı, Palu halkını dini yönden tahrik ederek isyana kışkırtmaktan
dolayı idama mahkum edilip, 20 Eylül 1925'te asılarak idam edildiler.[7]
- 22 Kasım 1925: Eski Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey ve Galip Bey, Dersim bölgesinde dini siyasete alet
etmekten ve siyasi nüfuzuna güvenerek halkın ayaklanmasına yardımcı olmaktan idama mahkum edildiler ve  
23 Kasım'da asıldılar.[8]
- 28 Aralık 1925: Palu'lu Hasan oğlu Ibrahim, Zafi oğlu Molla Yusuf, Cundullah oğlu Feyzi, Hazo
ayaklanmasına katıldıkları gerekçesiyle yargılanan mahkumlardan ilk etapta yakalanan 140 kişi içinden
bunlar hemencecik idama
mahkum edildiler.[9]
- 01 Ocak-15 Şubat 1926: "Gerici hareketlere katıldıkları ve irticakarane faaliyetlerde bulundukları"
gerekçesiyle 909 kişi hakkında karar verildi. 2.5 aylık gibi bir zaman zarfında yargılaması bitenlerden 57 kişi
idam edildi.[10]
- 11 Mart 1926 tarihine kadar, Çapakçur'lu Şükrü Efendi, Ali oğlu Said, Ali oğlu Faik, Ali oğlu Ibrahim, Mehmet
oğlu Selim, Ömer oğlu Ahmed, Safa oğlu Osman, Mehmed oğlu Abdülkerim, Ibrahim oğlu Ali, Molla Hacı
Yusuf, Cündioğlu Feyzullah, Hasan oğlu Osman, Halil oğlu Mustafa, Silo Ahmed, Yaşar oğlu Ömer, Davud
Efendi, Veysel ve ayrıca Tiran aşiretinden 10 kişi daha idam edildiler.[11]
- 11 Mart-25 Mart 1925 arası, Hazo ayaklanmasıyla ilgili olarak 21 kişi daha idam edildi. Bu arada
yakalandıktan sonra hemen idam edilmek üzere de 56 kişiye gıyabi idam cezası verildi.[12]
- 06 Temmuz 1926: Nakşibendi Şeyhi Seyid Pir Ahmed ile 10 arkadaşı idama mahkum edildi.[13]
- 10 Mayıs-18 Temmuz 1926 arasında, bir aylık zaman zarfında Diyarbakır'da 840 kişi yargılandı. Bunlardan
30 kişi idam edildi, 420 kişi değişik cezalara çarptırıldı, diğerleri hakkında beraat kararı verildi.[14]
- 20 Ağustos 1926: Elazığ Müftüsü Kemaleddin Efendi ve ailesinden 5 kişi idam edildi.[15]
Bunlar, sadece Şark Istiklal Mahkemesi'nin yargıladığı kişilerden birkaç örnek teşkil etmektedir. Ayaklanma
başlar başlamaz ilan edilen Örfi Idare [Sıkıyönetim] Mahkemelerinin, yargılamaya gerek görmeden idam
ettiği yüzlerce belki binlerce insanın mevcudiyeti de ayrıca hesaba dahil edilmelidir.
**********
Devam edecek inşaallah
**********
KAYNAKLAR:
[1] Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 19-20 Temmuz 1925.
[2] Hakimiyet-i Milliye, 22 Temmuz 1925.
[3] Hakimiyet-i Milliye, 23-26 Temmuz 1925.
[4] Hakimiyet-i Milliye, 30 Temmuz 1925.
[5] Hakimiyet-i Milliye, 06 Eylül 1925.
[6] Hakimiyet-i Milliye, 12-25 Eylül 1925.
[7] Hakimiyet-i Milliye, 21 Eylül 1925.
[8] Hakimiyet-i Milliye, 24 Kasım 1925.
[9] Hakimiyet-i Milliye, 30 Aralık 1925.
[10] Hakimiyet-i Milliye, 19 Subat 1926.
[11] Hakimiyet-i Milliye, 11 Mart 1926.
[12] Hakimiyet-i Milliye, 11-25 Mart 1926.
[13] Hakimiyet-i Milliye, 07 Temmuz 1926.
[14] Hakimiyet-i Milliye, 10 Mayıs-19 Temmuz 1926.
[15] Hakimiyet-i Milliye, 21 Ağustos 1926.
Ayrıca bakınız; Hasan Hüseyin Ceylan, Cumhuriyet Dönemi Din-Devlet Ilişkileri, Risale Yayınları, Istanbul
1991, sayfa 248-250.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 14
Bu bölümde M. Kemal dışındaki bazı devlet adamlarının (ki M. Kemal'in görüşlerine 5'inci bölümümüzde yer
vermiştik) Şeyh Said (rh.a) ayaklanması hakkındaki fikir ve değerlendirmelerini, herhangi bir yoruma lüzum
hissetmeden aynen aktarıyoruz:
Irtica ile "dinin" kast edildiğini hatırlatmamıza gerek yok sanırım.
***
1 - Ismet Inönü (Eski Cumhurbaşkanı):
"Doğu isyanı bir irtica idi. Hakiki bir irtica idi. O zamanki ortamda memleketin siyasi hayatı karışıktı.
Cumhuriyetin ilanı, cumhuriyetin devlet düzenine getirdiği değişiklikler Istanbul efkarında,
matbuatta[basında], pek geniş tepkilere sebep olmuştu. Doğu isyanı bunun bir neticesidir. Hiç şüphemiz
yoktu bizim. Memleketin yeni bir siyasi rejime girmesi ve siyasi rejimin üzerinde memleketin bunu kabul
etmemiş olduğu şüphesini, ümidini veren geniş bir münakaşa ve propaganda hayatının tesiri.. Şark isyanı
bunun neticesi olarak çıkmıştı."[1]
***
2 - Yine Ismet Inönü (Eski Cumhurbaşkanı):
"Şeyh Said, harekat esnasında dini kurtarmak davasını açıktan ortaya atmış bulunuyor. `Hilafet kalkmıştır,
din tehlikededir, dini kurtarmak lazımdır.´ Davaları, bu. Şeyh Said, isyan hareketini, böylece bütün memlekete
milli bir hareket olarak değil, bir din hareketi olarak gösteriyor. Her tarafı harekete geçirmek sevdasındadır...
Şeyh Sait isyanını doğrudan doğruya İngilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller
bulunmuyor."[2]
***
3 - Celal Bayar (Eski Cumhurbaşkanı):
"Şeyh Said'in 1925'lerde yapmak istediğini, Humeyni [Iran Islam devriminin lideri] günümüzde
yapmaktadır."[3]
***
4 - Süleyman Demirel (Eski Cumhurbaşkanı):
"Türkiye'de irtica lafları, Şeyh Said isyanıyla beraber başlar. Şeyh Said isyanı mahkemesinin iddianamesinde
irtica vardır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın ve Serbest Fırka'nın kapatılmasında da bu iddialar
vardır."[4]
***
5 - Sadi Koças (Eski Başbakan):
"Bu ayaklanmada görülen ve iddia edilen en önemli gerekçe dini idi. Laik devlet anlayışını hazmedememiş,
özellikle dış mihrakların tahrik ettiği sözde dindar Şeyh Said ve benzerlerinin açıkladıkları tek gerekçe, `din
elden gidiyor´ sloganıydı."[5]
***
6 - Hikmet Kıvılcımlı (Sosyalist lider):
"Şeyh Said isyanı gerek milli, gerekse milletlerarası mikyasta [ölçüde] irticai idi."[6]
***
7 - Rıza Nur (Tarihçi, ilk Milli Eğitim Bakanı):
"Şeyh Said gayet dindar bir adammış. Medreseler ve tekkelerin ilgası, şapka giydirileceği şayiası bu adamı
tehyic etmişti [heyecanlandırmıştı]. Isyan etti. Resmi tahkikat asla milli bir Kürt isyanı olmadığını göstermiştir.
Ben bunu orada Istiklal Mahkemesi reisliğini yapan Ali Saib'e de sordum. O da `asla Kürtlük meselesi yoktur,
sırf dindir´ dedi."[7]
**********
Devam edecek inşaallah
**********
KAYNAKLAR:
[1] Abdi Ipekçi, Inönü Atatürk'ü Anlatıyor, Istanbul 1981, sayfa 25, 26.
[2] Ismet Inönü, Hatıralar, 2.Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara 1987, sayfa 202.
[3] Kurtul Altuğ, Celal Bayar Anlatıyor, Kritik Olayların Perde Arkası, Tercüman Gazetesi, 12 Ekim 1986.
[4] Tercüman Gazetesi, 30 Temmuz 1986, sayfa 9.
[5] Nokta Dergisi, Sayı: 25 (28 Haziran 1987), sayfa 17.
[6] Hikmet Kıvılcımlı, Ihtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark), Yol Yayınları, Istanbul 1979, sayfa 194.
[7 Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, cild 4, Istanbul 1967, sayfa 1324.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 15
Bu bölümde Şeyh Said isyanının "dini" bir isyan olduğunu ispat sadedinde üç Tarihçi ve bir bilim adamını
referans göstereceğiz.
1 - Cemal Kutay (Tarihçi):
"Isyanın gayesi dini kurtarmak ve bilhassa Osmanlı Halifeliğini yeniden kurmak şeklinde gösterilince, Genc
ve Diyarbakır dışında bulunan ve Şeyh Said'in manevi nüfuzu altında bulunmayan Kürt aşiretleri isyana iltifat
etmedi."[1]
***
2 - Şevket Süreyya Aydemir (Tarihçi):
"Isyan bir milli hareket, yani Kürtlük, Kürt istiklali gibi sloganlarla değil, `dini kurtarmak, şeriatı kurmak´ gibi
dumanlı, sınırları belirsiz tahriklerle başladı. Isyan bir hafta gibi kısa bir zaman içinde bazı vilayetlere
yayılmakla beraber, daha ziyade bir `beyler, şeyhler´ isyanı olarak kaldı. Bu beylerin, şeyhlerin iradelerine
bağlı olarak isyana sürüklenen kulların, müritlerin önemli yekunlara varmasına rağmen, bir halk hareketi
halini almadı. Kürtlerle meskun bütün bölgelerde, milli bir hareket haline gelmedi. Bu sebeple bazı yazarların
kullandığı ifadeye rağmen, Şeyh Said isyanını, bir Kürt isyanı olarak vasıflandırmak zordur."[2]
***
3 - Ilhan Murad Bardakçı (Tarihçi):
"1925 yılında çıkan Şeyh Said ayaklanmasında, dava bağımsız devlet sorunu değildir. Şeyh Said'in ihtilal
değil, istekler beyannamesi ele geçmeden, kendisi idam edilmiştir. Bu belge, bildiğimiz bir devlet
kuruluşundadır. Içinde sadece, Islami beraberliğin neden ihmal edildiği anlatılır ve kendilerinin devlete
sadakatleri hikaye edilir."[3]
***
4 - Orhan Türkdoğan (Bilim Adamı):
"Manisa'da Nakşibendi tarikatına mensup olan Giritli Mehmet ve arkadaşlarının tekke ve tarikatlarının
kapatılmasına tepki olan ayaklanmaları, 1925 yılının Şubatında Nakşibendi tarikatının en yoğun olduğu Doğu
bölgesinde patlak veren Şeyh Sait ayaklanması ile ortak noktalar taşır. Doğu ayaklanmasının baş yöneticisi
olan Nakşibendi Şeyh Sait; dinin elden gittiği gerekçesi ile eyleme geçti."[4]
**********
Devam edecek inşaallah
**********
KAYNAKLAR:
[1] Cemal Kutay, Türkiye Istiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, cilt: 19, sayfa 11505.
[2] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, Cilt: 3, Istanbul 1975, sayfa 225-227.
[4] Zaman Gazetesi, 06 Ağustos 1991.
[5] Orhan Türkdoğan, Tepedeki Adam: Mustafa Kemal, Atatürk Üniversitesi 50.Yıl Armağanı, Sayı: 2, sayfa
426.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 16
Bu bölümde Şeyh Said isyanının "dini" bir isyan olduğunu 8 yazarın konu hakkındaki yazdıkları ile
ispatlayacağız.
1 - Necip Fazıl Kısakürek (Yazar):
"Şeyh Said’in Ingilizlerin adamı ve müstakil Kürtlük ideali peşinde olduğu şeni [çirkin] bir yalandır. Öyle
olsaydı ilk başarılarının ardından cenup [güney] istikametinde sınıra doğru sarkar, Irak Kürtleri ve Ingilizlerle
irtibat kurar ve davasına, gerilerini ve yardım kaynaklarını sağlamış olarak bellibaşlı bir çevre içinde girişirdi.
(...) Bütün bu hadiselerin seyri de gösterir ki, Şeyh Said dış ve yabancı desteklerle alakalı olmaksızın sırf
kendi başına ve sadece inancı uğrunda hareket etmektedir."[1]
***
2 - Feridun Kandemir (Yazar):
"Şeyh Said'in peşine taktığı adamlarla ayaklanması suretiyle başlayan bu isyan, asla bir `Kürt isyanı´ değil,
memlekette, bilhassa o devirlerde sık sık görülen mevzii ayaklanmalardan biri idi."[2]
***
3 - Mahmut Goloğlu (Yazar):
"Islam dininin en bağnaz ve tutucu olanlarını içinde toplamış olan Nakşibendi tarikatının en çok etkili olduğu
Doğu bölgesinde; hükümetin dinsizliği, milletin dinsizliğe götürüldüğü, dinin kaldırılmak istenildiği, dinin
yitirilmekte olduğu, bunu önlemek gerektiği gibi söylenti ve propagandalarla devrim tepkilerinin belki de en
büyüğü denebilecek olan ayaklanma başladı."[3]
***
4 - Metin Toker (Gazeteci-Yazar):
"Şeyh Said, bir Kürt lideri gibi davranmaktan ziyade bir `karşı ihtilal´in ilk darbecisi gibi hareket ediyordu ve
açtığı bayrak, hilafet bayrağıydı, şeriat bayrağıydı."[4]
***
5 - Uğur Mumcu (Gazeteci-Yazar):
"Şeyh Said ve yargılanan diğer şeyhler, amaçlarının `Kürtlük´ olmadığını, `din uğruna kıyam ettiklerini´
söylemişlerdi. Gerçekten de ayaklanmanın kökeninde dinsel duygular yer almaktaydı. Türk-Kürt çelişkisi söz
konusu bile değildi. Çelişki, laik devlet ile Nakşibendi tarikatı arasındaydı."[5]
***
6 - Ismail Beşikçi (Yazar):
"Doğudaki aşiret reisleri, çok çeşitli görevleri bir arada yürütüyorlardı. Bazı aşiret reisleri sadece aşiret reisi
olarak kaldıkları halde, bazıları aşiret reisliği ile birlikte dini reisliği, yani şeyhliği de beraber yürütüyorlardı.
Bazıları ise, hem aşiret reisi, hem dini reis, hem de milli liderlik fonksiyonlarını benimsemişlerdi.. Şeyh Sait,
böyle bir liderdir. Şeyh Sait, Palu ve Hınıs'taki çesitli medreselerin kurucusu, yani Palevi Tarikatı'nın da başı
olduğu gibi, çevredeki aşiretlerin de reisidir. Bu üç fonksiyonun onda birleşmesi kendisini çok güçlü kılmış ve
merkezle meydana gelen en büyük çatışmanın liderliğini yapmıştır. Fakat şurası muhakkak ki, Şeyh Sait
hareketinin ulusal bir niteliği yoktur.. Şeyh Sait isyanı merkezin yetkilerine karşı yapılan ilk büyük çıkış
olmuştur. Bu isyanda tamamen dini sloganlar kullanılmış ve hareket tamamen irticai mahiyette bir hareket
olmuştur. Bu hareketin geniş kapsamlı oluşunun en önemli sebebi, isyanın lideri olan Şeyh Sait'in yukarda
söz konusu ettiğimiz fonksiyonlara (aşiret liderliği ve tarikat liderliği) sahip olmasıdır."[6]
***
7 - Ilhan Selçuk (Gazeteci-Yazar):
"Şeyh Said ayaklanmasında, cumhuriyetçiler ile şeriatçılar çarpıştılar. Çatışmadaki `etnik´ renk, olayın
toplumbilim açısından özünü saptıramaz. Bilimsel yaklaşım, etnik ayrımın da altını çizmekle birlikte, tarihsel
dönüşümün cumhuriyetçi-şeriatçı çelişkisini öne çıkarmak zorundadır."[7]
***
8 - Yavuz Bahadıroğlu (Yazar):
"Şeyh Said, İslam Dini adına ayaklandığını söylüyor ve herkesi `şeriatı savunma´ya davet ediyordu. Bu
anlamda yayınladığı bildirilerde, `Şeriat için savaşanların lideri´ anlamına gelen bir mühür kullanıyordu. Yani
bu ayaklanma resmi ağızların yansıttığı gibi, bir `Kürt ayaklanması´ değildi."[8]
**********
Devam edecek inşaallah
**********
KAYNAKLAR:
[1] Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, Büyük Doğu Yayınları, 10. Baskı, Istanbul 1990, sayfa
53, 54, 56.
[2] Feridun Kandemir, Şeyh Said Isyanı, Inci Dergisi, Sayı: 16 (28 Haziran 1952), sayfa 20.
[3] Mahmut Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (1924-1930), Başnur Matbaası, Ankara 1972, sayfa 101.
[4] Metin Toker, Şeyh Said ve Isyanı, Akis Yayınları, Ankara 1968, sayfa 17.
[5] Uğur Mumcu, Halklar Kardeştir, Milliyet Gazetesi, 03 Mart 1992, sayfa 7.
[6] Ismail Beşikçi, Doğu Anadolu'nun Düzeni, Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller, E Yayınları, Istanbul 1969,
sayfa 210, 212.
[7] Ilhan Selçuk, Kıyam!.., Cumhuriyet Gazetesi, 07 Ağustos 1991, sayfa 2.
[8] Yavuz Bahadıroğlu, Şeyh Said isyanı neden çıktı?, Yeni Akit Gazetesi, 23 Ocak 2011.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 17
Şeyh Said ayaklanmasını irdeleyen birçok yabancı yazarın görüşleri de, isyanın "Islami" nitelikli olduğu
noktasında birleşmektedir.
Bazı yabancı yazarların, ayaklanmanın niteliğine ilişkin görüşleri şöyle:
***
1 - Thomas Bois:
"Piran'lı Şeyh Said'in 1925'teki isyanı, hoşnutsuzluğun ilk işareti olmuştur. Müslümanların fanatizmi olarak
nitelendirilen bu isyan, Cumhuriyetin reformlarını tehdit etmesi nedeniyle feodal kalıntıların ve halifeliğin
Atatürk tarafından tamamen kaldırılmasına karşı düzenlenmiştir."[1]
***
2 - Arnold J.Toynbee:
"Şeyh Said 13 Şubat'ta isyan bayrağını açmış ve birkaç hafta içinde ayaklanmayı geniş bir bölgeye yaymıştı.
Isyancıların programlarının başlıca maddeleri, M. Kemal Paşa’nın laik hükümetinin kaldırdığı şeriatı geri
getirmek ve Sultan Hamid'in (2. Abdulhamid radıyallahu anh) oğullarından Selim Efendi'yi Sultan ve Halife 
ilan etmekti."[2]
***
3 - Lord Kinross:
"Piran'da başlayan ve Doğu illerine yayılan isyanın elebaşısı Şeyh Sait adında Hınıslı bir aşiret başkanı idi. O
bölgedeki Nakşibendi dervişlerinin de başı olan Şeyh Said, aşiretini, halifeliğin kaldırılmasına ve Kemalist
hükümetin `kafirce´ siyasetine karşı ayaklanmaya çağırdı. 13 Şubat 1925'te, birkaç haftalık sürekli bir
propagandadan sonra `Allah'ın emriyle´ isyan ilan etti. Yeşil Müslüman sancağı altındaki kuvvetleri, şeriatı
geri getirmek amacıyla, bölgeye yayılarak hükümet binalarını ele geçirdiler.(...) Yerden ve havadan;
Halife'nin kendilerinden fedakarlık istediğini, halifelik olmadan Müslümanlığın da olamayacağını bildiren
beyannameler dağıtılıyordu. Şeriat geri getirilmeli; okullarda dinsizlik öğreten, kadınları yarı çıplak gezdiren
hükümetin başı ezilmeliydi. Şeyh Sait, Kürt istiklali yerine din davası ile ortaya çıktığı için komşu kabilelerden
kendine fazla taraftar toplayamamıştı. Bunlar bir Nakşibendi dervişinin ruhani başkanlığını kabule
yanaşmıyorlardı..[3]
**********
Devam edecek inşaallah...
**********
KAYNAKLAR:
[1] Thomas Bois, The Kurds, Beyrut 1966.
[2] Arnold J.Toynbee, Türkiye: Bir Devletin Yeniden Doğuşu (Çev.Kasım Yargıcı), Milliyet Yayınları, Istanbul
1971, sayfa 288.
[3] Lord Kinross, Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Milliyet Yayınları, Istanbul 1965, sayfa 605, 607, 610,
611.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 18 ve SON
Şeyh Said ayaklanmasını irdeleyen birçok yabancı yazarın görüşleri de, isyanın "Islami" nitelikli olduğu
noktasında birleşmektedir.
Bir önceki bölümde 3 yabancı yazarın, ayaklanmanın niteliğine ilişkin görüşlerine yer vermiştik... Bu bölümde
de 3 farklı yabancının görüşüne daha yer vererek "Şeyh Said (rh.a) Dosyası"nı noktalıyoruz. Islam için
savaşan herkesten Allah (celle celaluhu) razı olsun.
(Fotoğraf: 29 Haziran 1925 tarihli "Vakit" gazetesi)
***
1 - Bernard Lewis:
"Ayaklanmayı, `Allahsız Cumhuriyeti´ devirmeyi ve Halife'yi geri getirmeyi isteyen derviş ve şeyhler
yönetmişti.[1]
***
2 - Paul Gentizon:
"Şeyh Said, din adına `Cumhuriyetin imansız öncülerine´ karşı koydu..[2]
***
3 - Martin van Bruinessen:
Şeyh Said'in kendisi çok dindar bir adamdı ve Türkiye'deki laiklik reformlarına içten bir kızgınlık duyuyordu..
Hareket `cihad´ olarak adlandırıldı. Şeyh Said, `Emir'ül-Mücahidin´ (Mücahidlerin Amiri) unvanını aldı."[3]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu (Çev.M.Kıratlı), 2.Baskı, Ankara 1984, sayfa 266.
[2] Paul Gentizon, Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu, (Çev. Fethi Ülkü), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1983, sayfa 106.
[3] Martin van Bruinessen, Agha, Shaikh and State, On the Social and Political Organization of Kurdistan,
Utrecht 1978, 468 s.; Türkçe basım: Ağa, Şeyh ve Devlet, Kürdistan'ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi
(Çev.Remziye Arslan), Öz-Ge Yayınları, Ankara [tarihsiz (1992?)], sayfa 370.
NOT: Bu çalışmamızda büyük ölçüde Cihad Kar'ın; "Şeyh Said Zaza Ayaklanması ve Gerçekler" başlıklı
araştırmasından istifade edilmiştir... Bizim de azımsanmayacak derecede katkımız olmuştur.
Devamını oku »

Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 1 - 9 (18 Bölüm)

Şeyh Said'in (radıyallahu anh) kıyamı dini bir kıyamdır, davası kesinlikle kürtçülük değildi.
Bu çalışmamızda bunu kaynaklarıyla delillendireceğiz inşaallah. Öncelikle neden kıyam ettiği hakkında
malumat vereceğiz... Şöyle ki; Eğer bir ülkenin idaresi Şeriat'ı kaldırır ve Islam'a harp ilan ederse, o idareye
isyan vacip olur.
Zaten Şeyh Said'in isyanından önce Istiklal Harbinin önde gelen Paşaları, M. Kemal hükümetinin din
aleyhtarı ve totliter(baskıcı) siyasetinden kaygılanmış, ve bu nedenle 17 Kasım 1924'te, cumhuriyet tarihinin
ilk muhalif partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF)'nın kuruluşunu ilan etmişlerdi[1]
Genel Başkanlığını Kazım Karabekir'in yaptığı TCF'nin tüzüğüne, "Madde: 6, Fırka (parti), dini düşünce ve
inançlara hürmetkardır" şeklinde bir ibare konmuştu. TCF yetkililerinden Fethi Bey; "Terakkiperverler
dindardır. Halk Fırkası dini batırıyor. Biz dini kurtaracağız ve muhafaza edeceğiz"[2] şeklinde beyanat
veriyordu.
Devrimlere karşı olan kesim, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Hüseyin Rauf Orbay gibi Milli Mücadele'nin
ünlü isimlerinin yer aldığı TCF'na yöneliyor ve ortam giderek gerginleşiyordu...
TCF'nin parti tüzüğünden ve Fethi Bey'in beyanatından da anlaşıldığı üzere, M. Kemal hükümeti Islam'a
aykırı bir yönetim anlayışına sahipti ve Islam aleyhinde hareket ediyordu.
Piran hadisesinden iki hafta önce, 1925 Ocak ayı sonlarında, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Erzurum
Milletvekili Ziyaeddin Efendi, TBMM kürsüsünde, iktidardaki CHF'nin icraatlarına ağır eleştiriler yönelterek;
"Yeniliğin isret (içki içme), dans, plaj sefasından başka bir şey ifade etmediğini, fuhuşun arttığını, Müslüman
kadınların edeplerini kaybetme yolunda olduklarını, sarhoşluğun himaye, hatta teşvik olunduğunu, en
önemlisi dini duyguların rencide edildiğini, yeni rejimin sadece ahlaksızlık getirdiğini, rezil bir yönetimin
memleketi çamurların içine sürüklediğini"[3] ilan ediyordu.
Şeyh Said, 13 Şubat 1925 Cuma günü, Piran camisinde verdiği vaazda halka şöyle sesleniyordu:
"Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı ve din mektepleri Milli Eğitim'e bağlandı.
Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben
bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim."[4]
Şeyh Said bu arada, "Emir'ül Mücahidin Muhammed Said El-Nakşibendi" imzasıyla halka yönelik çeşitli
beyannameler yayınladı. Ayrıca, direnişe destek vermeleri için Alevi Zaza aşiret reisleri, Kürt bey, ağa ve
aşiret reisleri ile Ergani'deki Türk bey ve ağalarına da aynı imza ile mektuplar gönderdi ve onları Kemalist
yönetime karşı ortak mücadeleye davet ederek yardım istedi. Yayınlanan beyannamelerden birinde;
"Kurulduğu günden beri din-i mübini Ahmedi'nin (Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin
apaçık dininin) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur'an'ın
ahkamına aykırı hareket ederek, Allah (celle celaluhu) ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i Islam'ı
sürdükleri için, gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün Islamlar üzerinde farz olduğu, Cumhuriyetin
başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının şeriat-ı garrayı Ahmediyye'ye (Hazreti
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin şeriatına) göre helal olduğu..."[5] hususlarına yer
veriliyordu.
Bir başka beyannamede de; "Hilafetsiz Müslümanlık olmaz! Halife memleketten çıkarılamaz! Şimdiki
hükümet mütemadiyen(sürekli olarak) dinsizlik neşretmektedir. Kadınlar çıplaktır. Mekteplerde dinsizlik 
ilerliyor..."[6] şeklinde ifadeler yer alıyordu.
Şeyh Said, Urfa’daki Izoli Kürt aşireti reisi Bozan Ağa'ya gönderdiği mektupta;
"1300 seneden beri Cenabı Hakk'ın Peygamber Efendimizi göndermekle neşir ve tebliğ ettiği dinimizi imhaya
çalışanlara karşı harp ilan ettim. Bunda bana yardım edilmezse, cümlece mahvoluruz!"[7]
Şeyh Said, yine Urfa'daki Milli aşireti reisi Halil Beg'e gönderdiği mektupta;
"Şimdiki hükümet Islam Hilafetini, Saltanatı, meşihatı Islamiye'yi (Şeyhülislam Makamı) ve ilim medreselerini
ilga etmiş, Evkaf Nezaretini (Vakıflar Bakanlığı) kafirlik maarifine ilca etmiş(çevirmiş), kadınlık
mesturunu(örtünme) kaldırmış, zinayı ve içki içilmesini, kadınların yabancılarla dans yapmasını mübah
kılmış, bu gibi fuhşiyata mahsus mesela dans salonu, tiyatro, sinema, bar ve umumhane gibi geniş binalar
inşa etmişler, Allah (celle celaluhu) ve Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) dini olan dinimizle istihza(alay)
etmekte bulunmuşlar, onların namına olarak ahkamı Islamiyeyi tahkir ve Islamiyetin esaslarını değiştirmişler,
erkanı(ileri gelenleri) sarsmışlar, dine karşı ve bu din erbabına karşı ilan-ı harp eylemişler. Allahü Taala din ve
Şeriatın intikamını almaya başlamıştır.. himmetinizden muavenet talebinde bulunuyorum, bütün aşiretlerinize
bildiriniz."[8] diyordu.
Şeyh Said, Varto'daki Alevi Zaza olan Hormek aşireti reisleri Halil, Veli ve Haydar Ağalara gönderdiği
mektupta da söyle yazıyordu:
"Din-i mübini Ahmedi'yi, kafir olan M. Kemal'in yedi zulmünden tahlis etmek(kurtarmak) gazası niyetiyle
susar'a hareket edildi. Bu gaza ve cihadın mezhep ve tarikat tefrik edilmeden, ‘Lailahe illallah Muhammedün
Resulüllah’ diyen bütün Islam muvahhidleri üzerinde farz olduğundan, büyük bir gayret ve secaat sahibi olan
Müslüman aşiretinizin de şeriat-ı garrayı Ahmediyye'ye ve bu cihad-ı ekbere itba’ edeceğinize itimadım
berkemaldir. Ya eyyühel-ensar, dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin(imansızların) elinden kurtaralım, size
istediğiniz yerleri verelim. Bu dinsiz hükümet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihad farzdır."[9]
Öte yandan, Dersim Mebusu ve Alevi Zaza olan Hasan Hayri Efendi, Şeyh Said'in Elaziz Cephesi
Kumandanı olarak görevlendirdiği Şeyh Şerif ile dayanışma içerisine girdi. Elaziz'de Şeyh Şerif ile birlikte
hazırladığı ortak bir mektup, 06 Mart 1925’te Dersim'deki tüm aşiret reislerine gönderildi.[10]
Şeyh Said'in diğer mektuplarında da benzer görüşler yer almaktadır. "Kürt" isminin dahi geçmediği söz
konusu mektup ve beyannameler, direnişi sahiplenmek isteyen Kürt siyasi çevrelerince ileri sürülen "Şeyh
Said Kürtlük ve Kürdistan için ayaklandı" önündeki iddiaları tümüyle çürütmektedir.
**********
KAYNAKLAR:
[1] Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, Vatan Neşriyat, Istanbul 1957; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi
Partiler, Istanbul 1952, sayfa 606.
[2] Nurşen Mazıcı, Belgelerle Atatürk döneminde Muhalefet (1919-1926), Dilem Yayınları, Istanbul 1984,
sayfa 82.
[3] Metin Toker, Şeyh Sait ve Isyanı, Akis Yayınları, Ankara 1968, sayfa 21.
[4] Behçet Cemal, Şeyh Sait Isyanı, Sel Yayınları, Istanbul 1955, sayfa 24.
[5] M.Şerif Fırat, Doğu Illeri ve Varto Tarihi, TKAE Yayını, Ankara 1981, sayfa 180.
[6] Behçet Cemal, a.g.e., sayfa 48.
[7] Behçet Cemal, a.g.e., s.45; Metin Toker, a.g.e., sayfa 27.
[8] H.Şelıc, Zaza Gerçeği, Dicle-Fırat Yayınları, Almanya/Münih 1988, sayfa 36.
[9] M. Şerif Fırat, a.g.e., sayfa 181.
[10] M.Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Halep 1952, sayfa 180.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 2
(Şeyh Said (rh.a) isyanı, "dini"dir... Milliyetçi bir isyan değildir.)
Devam ediyoruz....
24 Subat 1925 tarihinde toplanan TBMM Genel Kurulu’nda, Başbakan Ali Fethi bey [Okyar], Şeyh Said
ayaklanmasına ilişkin ayrıntılı açıklamalarda bulundu. Başbakan konuşmasında;
"Nakşibendi Şeyhlerinden Şeyh Said'in emriyle 13 Şubat 1925 günü isyanın fiilen Piran'da başlamasıyla
birlikte, asiler tarafından telgraf hatlarının tutulduğunu, hapishanelerin basıldığını, Genç, Çabakcur, Hani ve
Palu'da hükümet konaklarına hücum edilerek jandarmaların esir alındığını, `Sallallahu Muhammed! Teslim!
Teslim!´ nidalarıyla askeri müfrezelere saldırılar düzenlendiğini, bu mıntıkayı ele geçiren asilerin 23 Şubat
günü Elaziz vilayet merkezine kadar ilerlediklerini, her taraftan yardım görmek suretiyle kuvvetlenen asilerin
karşısında tutunamayan müfrezelerin geri çekilmeye mecbur olduklarını" ifade ederek, ayaklanmanın askeri
safahati hakkında ayrıntılı bilgi vermesini müteakip, ele geçirilen birtakım belgeleri açıkladı ve "hilafetçiliğin,
şeriatçılığın isyanın emelinde yattığıni" açık bir şekilde beyan etti.
Başbakan ayrıca; "vesikalardan birinde, hilafet, şeriat ve Sultan Abdülhamid'in oğullarından birinin saltanatını
temin etmek"ten söz edildiğini ifade ederek, aynı tarzda, "din propagandasına ve şeriatın geri getirilmesi
ilkesine dayanan kampanya" hakkında bilgi verdi.[1]
Şeyh Said hareketinin bir irticai ayaklanma olduğu görüşünü, elindeki belgelere dayanarak TBMM
kürsüsünden kamuoyuna resmen ilan eden Başbakan'ın, aynı konuşmasında; "ötede beride dolaştıkları
işitilen kanunen yakalanamayan tanınmış Kürtçü zevat tarafından fiiliyata teşvik vardır" diyerek, "Kürtçü
kışkırtma"dan söz etmesi ve ayaklanmayı "din perdesi altında Kürtçülük" olarak addetmesi ise önyargıya
dayalı kişisel bir iddiadır.
Zira bu iddia, Başbakan'ın elindeki Şeyh Said'e ait olan mektup ve beyannamelerin içeriği ile çeliştiği gibi
daha sonra değineceğimiz üzere, Şeyh Said ve isyanın diğer önderlerinin Şark Istiklal Mahkemesi'ndeki
savunmaları ile de tamamiyle tezat teşkil etmektedir. Kaldı ki, o dönemde
"Kürtçü" olarak tanınan ve Azadi örgütü yetkililerinden olan Diyarbekirli Kadri Cemilpaşa gibi bazı şahsiyetler,
bırakınız kışkırtıcılık yapmayı, ayaklanmadan haberlerinin bile olmadığını yıllar sonra kaleme aldıkları
hatıralarında açık bir şekilde itiraf etmişlerdir.[2] Bu konuyu ayrı bir başlık altında irdeleyeceğiz.
**********
KAYNAKLAR:
[1] Behcet Cemal, Şeyh Sait Isyanı, Sel Yayınları, Istanbul 1955, sayfa 43-46; Ahmet Süreyya Örgeevren,
Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Vesikalar, Olaylar, Hatıralar, Temel Yayınları, Istanbul 2002,
sayfa 49-55.
[2] Zinar Silopi [Kadri Cemilpaşa], Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), 1.Baskı, Beyrut 1969; 2.Baskı, Öz-Ge
Yayınları, Ankara 1991, sayfa 92.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 3
(Şeyh Said isyanının Kürtçü değil, "dini" olduğuna dair dönemin basınından deliller)
Ayaklanmanın devam ettiği günlerde; Hakimiyet-i Milliye, Akşam, Cumhuriyet, Vakit, Yeni Türk, Resimli
Gazete,
Orak-Çekiç, Vatan, Tanın, Son Saat, Son Telgraf, Tevhid-i Efkar, Toksöz, Sebilürreşad vs. gibi yayın
organlarında, Şeyh Said isyanı üzerine çesitli yorumlar yapılıyordu. Bir örnek olarak, Türk sosyalistlerinin
haftalık yayın organı Orak-Çekiç gazetesi, 26 Şubat 1925 tarihli sayısında irdelediği Şeyh Said ayaklanması
ile ilgili yorumunda, Kemalist yönetimi destekliyor ve şöyle yazıyordu:
"Irticanın başında Şeyh Said var.. Irticaya karşı mücadelede halkımız hükümetle beraberdir. Kahrolsun irtica!
Ankara Büyük Millet Meclisi'nde müfrit [aşırı] solun tırnakları, kafasına kurunu vustayı [ortacağ zihniyetini]
dolamış olan yobazların, gericilerin gırtlağına yapıştı. Mürtecilerin, yobazların sarıkları, kendilerine kefen
olacak! Yobazlarıyla, şeyhleriyle, halifeleriyle, sultanlarıyla, kahrolsun irtica ve derebeylik!" [1]
(Irtica ile "din"in kastedildiğini söylememize gerek yok sanırım.)
Diğer yayınların coğunun isyana dair haber ve yorumları da aşağı yukarı aynı içerikteydi. Örneğin,
Cumhuriyet gazetesi de;
"Isyan hadisesinin irticaya dayanan fikirlerle başladığını, asilerin Hilafet meselesini ortaya sürerek halkı
teşvik etmeye kalkıştığını"[2] yazıyordu.
Öte yandan, Şeyh Said önderliğindeki Zaza Islami/Nakşibendi hareketini "Kürtçülük" ve "Kürdistan" meselesi
ile ilişkilendiren kimi yazarlar ve yayınlar da mevcuttu. Ne var ki, bunlar konu hakkında hiçbir kanıt ortaya
koyamıyorlardı. Yazdıkları ise sadece laftan ibaretti. Hükümetin eline de bu yönlü herhangi bir belge
geçmemişti. Nitekim hükümet, bu tür değerlendirmeleri adeta "tekzip edici" nitelikte olan bir açıklama bile
yapmak zorunda kalmıştı.
Konu ile ilgili olarak, Bakanlar Kurulu'nun 03 Mayıs 1341 (1925) tarih ve 1885 sayılı kararında;
"Isyanın umumi ve mürekkep [birleşik] bir `irticanın´ tezahürü olduğu müsbet ve malum olan hadisenin
matbuatta [basında] Kürt meselesi şekline inhisar ettirilmesinin [yansıtılmasının] `hakikata gayri mutabik´
olduğu [gerçekle bağdaşmadığı]" hususlarına yer verildi.[3]
Yabancı basında da, genellikle ayaklanmanın "dini nitelikli" olduğu yönündeki görüş ve değerlendirmeler ön
plana çıktı.
Ingiltere'de yayınlanan "The Times" gazetesi;
"Şeyh Said ve taraftarlarının Genç, Harput ve Diyarbekir'i ele geçirerek, Abdülhamid'in (rh.a) oğullarından
Abdürrahim'i gıyaben `halife´ ilan ettiklerini, ayaklanmanın söylenildiği gibi Kürt ulusal hareketi değil,
tamamen fanatik bir `dini´ hareket olduğunu"[4] vurguluyordu.
Fransa'da yayınlanan haftalık "L’illustration" dergisi ise, Şeyh Said isyanının yayıldığı alanı gösteren bir
haritaya sayfalarında yer veriyor ve olayı şöyle yorumluyordu:
"Elaziz, Genç ve Palu bölgelerinde Şubat sonunda başlayan ayaklanma oldukça ciddi boyutlar kazandı.
Ayaklanmanın elebaşısı Said adında bir Şeyh...... Ayaklanmacılar Ankara'nın `din karşıtı politikasından
rahatsızlar ve halifeliğin´ yeniden tesis edilmesini istiyorlar."[5]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Mete Tuncay, Türkiye'de Sol Akımlar-1 (1908-1925), Bilgi Yayınevi, Ankara 1978, sayfa 364 vd.
[2] Cumhuriyet Gazetesi, 23 Şubat 1925.
[3] Hasip Koylan, Şeyh Said Isyanı, Ankara 1946, sayfa 316.
[4] The Times Gazetesi, 26 Şubat 1925, sayfa 12.
[5] L'illustration Dergisi, 07 Mart 1925.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 4
Şeyh Said ve ayaklanmanın diğer önderlerinin, Diyarbekir’deki Şark Istiklal Mahkemesi’nde 26 Mayıs 1925
tarihinde başlayan ve 28 Haziran 1925 günü sona eren yargılamaları sırasında yaptıkları savunmalar,
ayaklanmanın tamamiyle "Islam Şeriatı" adına yapıldığı hususunu, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde
ortaya koymaktadır.
Şeyh Said, savunmasında şu açıklamalarda bulunmuştur:
"Kıyamımızın [direnişimizin] sebebi şeriat meselesi... Hükümet şeriatın bir kısmını kaldırdı. Bunun iadesine
sebep olursak sevaba nail olurduk diyordum...
Şeriatın ahkamı [hükümleri] icra edilmezse kıyam [direniş] vacip [gerekli] olur. Kitap [Kur’an], kıyam vaciptir
diyor, seriatı icra ettireceksin diyor. Ahkamı şer’iyye [şeriat hükümleri]; katil, zina, müskirat [içkiler] gibi ahvali
men ediyor... Imam [devlet başkanı] şeriat ahkamını icra etmezse, bu isyanın cevazına [izin] delildir. Vakta ki
vuku buldu, iste şeriat da vaciptir diyor, hiç olmazsa günahkar olmayız dedim. Bütün hattı harekatımızı
Kur’an-ı Azimüşşan’dan istihraç ediyoruz [çıkarıyoruz]...
Kıyamı kalbimde tasavvur ediyordum, fakat muharebe [savaş] suretiyle değil, risale [broşür] yazıp şeriat-ı
ahkamı tasrih ederek [açıkça belirterek] kanunları da şeriata mutabık [uygun] bir şekilde talep etmek istedik,
Meclis-i Mebusan’a [Türkiye Büyük Millet Meclisi] göndermek istedik. Meclis’in büyük bir kısmı dindardır,
isteklerimizi kabul ederler, medreseleri açarlar dedik. Tabii vakt-i saadet [Hz.Muhammed sallallahu aleyhi ve
sellem dönemi] kadar olmasa da bir dereceye kadar iyileşir dedik...
Ben Lice’de esir Süvari Kaymakamı Cemil Bey’e, Mürsel Paşa’ya [7.Kolordu Komutanı] hitaben bir mektup
yazdırdım ve ‘maksadımın şeriat olduğunu, el birliği ile bu dinin ihyasına çalışmamız gerektiğini’ yazdım. Ne
hariçten, ne dahilden bizi teşvik eden yoktur. Hariçten maksadım ecnebilerdir.
Maksadımız, Diyarbekir’e girdikten sonra, birtakım adamları toplayıp, ulema [alimler, bilginler], fuzala
[erdemli kimseler] ile ictima [toplantı] ederek hükümetimizle muhabere [haberleşme] edecektik, men-i
müskirat [içki yasağı] tatbik ettirecek, medreseleri açtıracaktık. Hükümet kabul etmeseydi günahtan kurtulur,
evimizde otururduk. Önce hükümete yazsa idim ve kabul etmeseydi hicret isterdik, hicret izni vermeseydi
günah bizden giderdi, otururduk. Hükümete şeriat meselesini anlatmak istedik. Hiç olmazsa bir kısmının
icrasını talep edecektik. Allah’ın kaderi bırakmadı. Piran olayı çıktı, önünü alamadık...
Eğil tarafına, Ergani’ye gittim, **Türkleri de davet ettim.** Gelin dinimize çalışalım, kanunu ilahiyi [Allah’ın
kanununu] tatbik ettirelim, diyordum. Ergani’den Şevki Efendi, Hamid Ağa, Hacı Hüsnü Efendi vardı. Onlar
Türk’tüler, iştirak ettiler... Kürt Teali Cemiyeti’nden haberim yok. Nerededir, muhaberatını [iletişimini] temin
eden kimlerdir, hiç haberim yok... Bitlisli Yusuf Ziya’yı tanırım. Iki sene evvel [1923] Hınıs’a, benim köyüme
misafir geldi. Orada: ‘Bir Kürdistan hükümeti teşkil etmek için ittifak edelim..’ dedi. Bu muhaldir [hayalidir],
olmaz dedim. Fikrim bunu kabul edemiyordu. Sonra Erzurum’a gitti. Ben onun da umudunu kestim, kendi de
kani oldu. Erzurum’dan avdetinde [dönüşünde] bir daha görmedim. Benim maksadım bu dine bir hizmet
etmekti. Bu çeşit niyetim de yoktu. Allah u Taala’nın kaderi beni bu çeşide düşürdü. Muvaffak olamadık.
Şimdi anladığıma göre, muvaffak olsaydık, bu ahali ile bir şey olamazdı. Çünkü ahaliden sıtkım sıyrıldı,
şeriata razı olan ahali kalmamıştır."[*]
Şeyh Said Efendi’nin, Şark Istiklal Mahkemesi yargıçlarının muhtelif sorularına verdiği cevapları içeren
yukarıdaki açıklamalarında da görüldüğü üzere, o, ayaklanmanın "Kürdistan" için değil, tamamen Islam
Şeriatı’nın geri getirilmesi amacıyla gerçeklestirildiğini ve temel düşüncesinin de bu olduğunu net bir şekilde
ve ısrarla vurgulamaktadır.
**********
KAYNAK:
[*]
- Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, 10.Baskı, Istanbul 1990, sayfa 35-71.
- Uğur Mumcu, Kürt-Islam Ayaklanması 1919-1925, sayfa 123-144.
- Hasip Koylan, Şeyh Said Isyanı, Ankara 1946, sayfa 236-244.
- Behçet Cemal, Şeyh Sait Isyanı, Istanbul 1955, sayfa 97-105.
- Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Vesikalar, Olaylar, Hatıralar, Temel
Yayınları, Istanbul 2002, sayfa 177-207.
- Adem Karataş, Ve Alim Ve Mücahid Ve Şehid Şeyh Said, Konya 1993, sayfa 229-245.
- Ilhami Aras, Adım Şeyh Said, 2.Baskı, Istanbul 1994, sayfa 111-125.
- H.Selıc, Zaza Gerçeği, Münih 1988, sayfa 37-38.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 5
Bu bölümde, Şeyh Said (rh.a) isyanı nedeniyle gelen telgraflara, M. Kemal'in verdiği cevaplar yer alıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı M. Kemal, konu ile ilgili bütün açıklamalarında, Şeyh Said
ayaklanmasının "dini" niteliğine dikkat çekerek, olayı bir "irtica" hareketi şeklinde değerlendirmiştir.
**********
GENÇ HAVALİSİNDEKİ İSYAN OLAYINI TEL'İN EDEN ADANALILARA CEVAP
26.02.1925
Mücadele-i Millîyede pek şerefli ve müstesna bir mevki ihraz eden Adanalıların Genç havalisinde zuhur eden
irtica hadisesi münasebetiyle izhar ettiği samimi ve şayan-ı takdir hissiyata teşekkür ederim. Nik ü beddi
bihakkın müdrik milletimizin Cumhuriyete ve inkılâba merbutiyeti sayesinde işbu hadise müsebbiplerinin
kariben lâyık oldukları veçhile tecziye edilecekleri muhakkaktır. Muhterem Adanalılara hürmetlerimin tebliğini
rica ederim.[1]
IMZA: Gazi M. Kemal
**********
ŞEYH SAİT İSYANI ÜZERİNE TRABZON HALKININ OLAYI TELİN EDEN VE İNKILÂPLARA BAĞLILIĞINI
BİLDİREN TELGRAFLARINA CEVAP
01.03.1925
Halkın ibraz buyurduğu yüksek idraki ve Cumhuriyetperverlik hissiyatını kemal-i şükran ve memnuniyetle
müşahede ediyorum. Muhterem halkımızın her taraftan yükselen hararetli lanet ve nefret hisleri karşısında
**irtica**zihniyet teşebbüslerinin ebediyen eriyeceğine itimadım kat'îdir. Cümleye selâm ve hürmetlerimin
tebliğini rica ederim, efendim.[2]
IMZA: Reisicumhur Gazi M. Kemal
**********
BAĞLILIKLARINI BİLDİREN TRABZON TÜRKOCAĞI REİSİNİN TELGRAFINA CEVAP
01.03.1925
Trabzon Türkocağı Reisi Reşit Beye
Cumhuriyet ve inkılâbımıza vaki olan suikast teşebbüsatı karşısındaki vatanperverane hissiyatınıza ve
hakkımdaki hissiyat ve itimada teşekkür ederim, efendim.[3]
IMZA: Reisicumhur Gazi M. Kemal
**********
İRTİCA HADİSESİ DOLAYISİLE İSTANBUL DARÜLFÜNUN EMİNİNE VERİLEN CEVAP
01.03.1925
Darülfünun müderris ve talebesinin akdettikleri içtimada Cumhuriyet aleyhine ve din aletile yapdan her türlü
irticakâr hareketlere karşı izhar edilen şiddetli lanet ve takbih hislerini mul'in telgrafnamenizi memnuniyetle
aldım. Darülfünunumuzun milli ve vatani mesailde daima gösterdiği yüksek idrak ve hassasiyet şayanı
şükran ve âti için de mucibi itminandır. Büyük milletimizin takati beşer haricinde sayılan uzun ve ciddi
mücahedesinin ve pek ulvi fedakârlıklarının muazzez semeresi olan inkılâp aleyhine ne şekil ve surette
olursa olsun tezahür edecek istidat ve teşebbüsatın umumi nefret ve mukavemetle karşılanacağı tabii idi.
Birkaç gündenberi bunun en celi ve asil asarını görmekle mubahiyiz. Her sınıf halkın ve doğru yolu idrak
hususunda gösterdiği şayanı takdir isabet ve liyakat muvacehesinde irtica zihniyetinin ebediyen eriyeceğine
itimat edebiliriz. Bu münasebetle hakkımda izhar buyurulan teveccühkâr hissiyata teşekkür eder ve cümleye
selâm ve hürmetlerimin tebliğini rica ederim efendim.[4]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Vakit Gazetesi: 28.02.1925.
[2] Büyük Tarih Trabzon'da, Der: Trabzon Çocuk Esirgeme Kurumu, Istanbul 1938, sayfa 20.
[3] Büyük Tarih Trabzon'da, Der: Trabzon Çocuk Esirgeme Kurumu, Istanbul 1938, sayfa 21.
[4] Tanin Gazetesi: 03.03.1925.
Ayrıca bakınız: Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, cild 4,
Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1991, sayfa 560, 561, 562.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 6
Bu bölümde de 5. bölümde olduğu gibi M. Kemal'in sözlerine yer vereceğiz.
M. Kemal, Şeyh Said isyanını irtica kategorisine dahil ederek şu şekilde yorumlar:
"Ísyan hadisesinin; irticai, umumi, mürekkep [birleşik] bir cereyan-ı efkâr [fikir akımı] ve bir silsile-i istihzaratın
[hazırlıklar zinciri] fiili bir işareti ve neticesi olduğu, bir seneden beri cereyan eden ahval [durumlar] ve hadisat
[olaylar] ile bir defa daha sabit olmuştur."[1]
Nutuk’ta ise M. Kemal, Şeyh Said ayaklanmasının çıkışını Kazım Karabekir ve arkadaşlarınca kurulan
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile ilişkilendirir ve bu hususta bazı ayrıntıları da aktarır.
M. Kemal'in bu konudaki görüşleri aynen şöyle:
"Efendiler, vakayi ve hadisat [olaylar] dahi ispat etti ki, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası programı en hain
dimagların mahsulüdür; bu fırka [parti], memlekette suikastçilerin, mürtecilerin [gericilerin] tahassungahı
[kalesi], ümid-i istinadı [dayanma ümidi] oldu.. Tarih; ‘mürettep [düzenlenmiş], umumi, irticai’ olan Şark Isyanı
esbabını [sebeplerini], tetkik ve taharri [araştırma] ettiği zaman, onun mühim ve bariz sebepleri meyanında
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın dini mevaidini [vaatlerini] ve şarka gönderdikleri katib-i mes’ullerinin
teşkilat ve tahrikatını [kışkırtmalarını] bulacaktır..
Efendiler, yaptığımız inkılabın vüs’at [genişlik] ve azameti [büyüklüğü] karşısında, eski hurafat [hurafeler] ve
müessesatının [kurumlarının] birer birer sukutunu [düşüşünü] gören mutaassıp ve irticakar anasır [unsurlar],
‘efkar ve itikadat-ı diniyeye hürmetkar’ olduğunu ilan eden bir fırkaya ve bahusus bu fırkanın içinde isimleri
şöhret bulmuş zevata dört el ile sarılmaz mı? Yeni fırka yapan zevat bu hakikati müdrik değilmidirler? O
halde, ellerine aldıkları din bayrağı ile millet ve memleketi nereye götürmek istiyorlardı?..
Efendiler, yeni fırka, unvan ittihaz ettiği ‘terakki’ ve ‘cumhuriyet’ namlarının zıdd-ı tamlariyle inkişaf etmiştir.
Bu fırkanın rüesası [başkanları], hakikaten mürtecilere [gericilere] ümit ve kuvvet vermiştir. Buna misal olarak
arzedeyim; Ergani’de, usatın [isyancıların] valiliğini kabul eden maslup [idam edilen] Kadri, Şeyh Sait’e
yazdığı bir mektupta: ‘Millet Meclisi’nde, Kazım Karabekir Paşa’nın fırkası, ahkam-ı şer’iyeye [şeriat
hükümlerine] riayetkar ve dindardır. Bize muzaheret [yardım] edeceklerine şüphe etmem. Hatta Şeyh Eyüp
(rüesa-yi usattan [isyancıların reislerinden] olup idam edilmiştir) nezdinde bulunan katib-i mes’ulleri, fırkanın
nizamnamesini getirmiştir..’ diyor. Şeyh Eyüp de, muhakemesi sırasında: ‘Dini kurtaracak yegane fırkanın,
Kazım Karabekir Paşa’nın teşkil ettiği fırka olup, ahkam-ı şer’iyeye riayet edileceğinin fırka nizamnamesinde
ilan edildiğini’ söylemiştir.
Ne oldu Efendiler?! Hükümet ve Meclis, fevkalade tedbirler almağa lüzum gördü. Takrir-i Sükun Kanunu’nu
çıkardı. Istiklal Mahkemeleri’ni faaliyete geçirdi. Ordunun sekiz dokuz seferber fırkasını, uzun müddet
tedibata [uslandırma] hasretti. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası denilen muzır teşekkül-i siyasiyi seddetti
[kapattı]. Netice bittabi cumhuriyetin muvaffakıyetiyle tecelli etti. Asiler imha edildi."[2]
Şeyh Said isyanını Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın bir "kışkırtması" olarak yorumlayan M. Kemal,
başka beyanlarında da; "mürettep, umumi, irticai" dediği ayaklanmayı bir "karşı devrim" olarak
değerlendirmiştir.
**********
KAYNAKLAR
[1] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I, Ankara 1989, sayfa 356.
[2] M. Kemal, Nutuk (1919-1927), Ankara 1989, sayfa 592-594. / 18. Bölüm, 11 ve 12. Konu.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 7
Şeyh Said Efendi'nin öncülüğünü yaptığı kıyam konusunda bugüne dek yazılan eserlerde, Kemalist yönetim
karşıtı siyasi çevrelerin toplandığı muhalefet cephesi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) ile Şeyh
Said veya direnişin diğer öncüleri arasındaki ilişkiler nedense hep göz ardı edilmiştir.
M. Kemal'in sözünü ettiği TCF'nin "katib-i mes'ulü" olan kişi, emekli yarbay/kaymakam Fethi Bey'di. Fethi
Bey'in, ayaklanmanın meydana geldiği dönemde Urfa'da bulunması bir tesadüf eseri miydi, bilinmez. Ancak
Fethi Bey, Nakşibendi tarikatının Şeyh Said'e bağlı ekolünün Siverek temsilcisi olan Şeyh Eyüp ile
görüştüğünü Şark Istiklal Mahkemesi'nde ifade etmiştir. Bu nedenle Fethi Bey, yargılaması neticesinde,
Mahkeme Heyeti'nce; "Şark ihtilalinin zuhura gelmesini manen teshil [kolaylık] ve teşvik mahiyetinde harekatı
kavliyede [sözlü] bulunmuş olduğu" kanaatine varılarak, beş yıl hapsine ve cezasını geçirmek üzere Samsun
Cezaevi'ne gönderilmesine karar verildi.
Şeyh Eyüp ise ayaklanmaya bilfiil iştirak ettiği gerekçesiyle idam edildi. Şark Istiklal Mahkemesi ayrıca, 25
Mayıs 1925 tarihinde görev bölgesi dahilindeki TCF'nin tüm şubelerini kapatma kararı aldı. Bakanlar Kurulu
da, 3 Haziran 1925 tarihinde TCF'nin kapatılmasına karar verdi.[1]
Şeyh Said, daha Piran olayı çıkmadan, Genç Vilayeti merkezi olan Darahini'de yapılan bir toplantıda, TCF'nin
programından bazı maddeleri okuyarak, "bunların şeriat hükümlerine uygun olduğunu" söylemiştir.[2] Şeyh
Said ayrıca, Diyarbakır'daki Şark Istiklal Mahkemesi'nde de, muhalefet partisi olan TCF'yi övmüş, iktidardaki
Cumhuriyet Halk Fırkası'nı (CHF) ise eleştirmiştir. Keza az önce adı geçen Siverekli Şeyh Eyüp de
yargılaması sırasında; "TCF'yi takdir ettiğini ve ona merbut [bağlı] bulunduğunu, CHF'yi ise beğenmediğini"
ifade etmiştir.
Şeyh Eyüp'ün, TCF'nin Siverek ilçe Başkanlığını yaptığı yönünde bilgiler de bulunmaktadır.[3] Öte yandan,
ayaklanma sırasında, Elaziz Cephesi Kumandanı Şeyh Şerif ile dayanışma içerisine girerek, ittifak sağlamak
amacıyla Dersim aşiret reislerine gönderilmek üzere hazırlanan bir mektubu Şeyh Şerif ile birlikte imzalayan
Dersim eski Mebusu [Milletvekili] ve Karabal aşireti reisi Kangozade Hasan Hayri Efendi de Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası mensubuydu.[4]
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Kazım Karabekir ve arkadaşlarınca kurulmuştur... Kazım Karabekir ve
arkadaşlarının bir Kürtçülük hareketine destek vereceklerini zannetmek Tarihi bilmemektir. Şeyh Said'in
kıyamı "dini" bir kıyamdır.
**********
Devam edecek inşaallah.
**********
KAYNAKLAR:
[1] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 103, 131.
Ayrıca bakınız; Uğur Mumcu, Kürt-Islam Ayaklanması (1919-1925), Tekin Yayınevi, Istanbul 1991, sayfa 162.
[2] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 267.
[3] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 103, 248.
Ayrıca bakınız; Uğur Mumcu, Kürt-Islam Ayaklanması (1919-1925), Tekin Yayınevi, Istanbul 1991, sayfa 161,
162.
[4] M.Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Halep 1952, sayfa 186, 189.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 8
Devam ediyoruz...
Kürtçülük iddiası büyük bir yalan.
Şeyh Said ayaklanmasını "Kürtlük"le ilişkilendirmeye yeltenenler, Şeyh Said ve mücadele arkadaşlarının
görüşlerini yansıtan beyanname ve mektupları ile Şark Istiklal Mahkemesi'ndeki savunmalarına değil, bir
kısım yazarların veya politikacıların birer iddiadan öteye geçmeyen önyargılı düşüncelerinden yola çıkarak,
hadiseye yorum getirmektedirler. Bu tarz bir yaklaşımın gerçekçi olamayacağı açıktır.
Nitekim, Şark Istiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya Örgeevren, 1957'de yayınlanan hatıralarında;
"Şeyh Said ile duruşmaları birlikte yapılan ve sayıları sekseni geçen sanıkların, büyük bir inat ve ısrarla
Kürtlük davası gütmediklerini söylediklerini"[1] çok net bir şekilde ifade etmiştir.
Kürt ve Türk yazarlarının iddialarının aksine, Kürt aşiretleri isyana katılmadılar. Bu husus, mevcut belgelerle
de sabittir. Sadece Varto'da Zazalara komşu olan Cibran Kürt aşiretinin kısmi bir desteğinden söz edilebilir. Ki
bu da aşiret lideri Miralay Xalid Beg'in hem Şeyh Said'in kayınbiraderi olması hem de adı geçenin o tarihte
Bitlis'te tutuklu olmasından dolayı TC yönetimine duyulan tepkiden kaynaklanmıştır. Kaldi ki, Şeyh Said'i
ihbar edip yakalatan Binbası Kasım da Cibran Kürt aşireti mensubu idi.
Zaza önderi Şeyh Said Efendi'yi istismar konusu yaparak, onu ve mücadelesini Kürtlüğün kazanç hanesine
kaydetmekte beis görmeyen Kürt şövenistleri, asılsız iddiaları ile birlikte, hakikatler karşısında rüsva olmaya
mahkumdurlar. Şeyh Said'i istismar eden çevrelere, şu hakikati bir kez daha burada hatırlatma gereğini
duyuyoruz:
Şeyh Said'in, Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) üyesi olduğuna dair bugüne kadar hiçbir belge ortaya
konulamamıştır. KTC'nin tespit edilebilen üyelerinin listesi bilinmektedir ve bu listede Şeyh Said'in ismi
yoktur.[2]
Zaten Şeyh Said de, Şark Istiklal Mahkemesi'nde KTC ile ilişkisinin olmadığını bizzat açıklamıştır. Öte
yandan, ayaklanmayı organize ettiği iddia edilen Azadi Örgütü üyelerinin isimlerini içeren listede de Şeyh
Said'in ismine rastlanmamıştır.[3] Mevcut belgeler, Azadi Örgütü'nün, ayaklanmanın hiçbir safhasında, hiçbir
rolünün olmadığını kanıtlamaktadır.
**********
Devam edecek inşaallah...
**********
KAYNAKLAR:
[1] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Said Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Vakıalar, Hatıralar, Dünya
Gazetesi, yazı dizisi, 17 Nisan 1957.
Ayrıca bakınız: Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa
20.
[2] Ismail Göldaş, Kürdistan Teali Cemiyeti, Doz Yayınları, Istanbul 1991, sayfa 39-45.
[3] Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said Isyanı, Özge Yayınları, Ankara 1992, sayfa
247-250.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 9
(Şeyh Said ve diğer önderlerin idami)
Şeyh Said Efendi ile birlikte Diyarbakır'daki Şark Istiklal Mahkemesi'ne sevkedilen toplam 81 "sanık"
hakkında, yaklaşık iki ay süren soruşturma ve yargılama müzakereleri sonunda, Savcı Ahmet Süreyya
[Örgeevren], 27 Haziran 1925 Cumartesi günü son iddianamesini okudu. Iddia sona erince ayaklanmanın
öncülerinin son savunmaları dinlenmeye başlandı.
Şark Istiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya [Örgeevren], son savunmalar konusunda şunları ifade
ediyor:
"Ilk olarak, isyan başlar başlamaz `Emirü'l-Mücahidin´ [mücahidlerini lideri] ve sonraları `Hadimü'l-Mücahidin´
[mücahidlerin yardımcısı] ünvanını takınan Şeyh Said'in müdafaası dinlendi. Şeyh, müdafaasını, büyükçe iki
sayfalık bir kağıda yazmıstı. Gözlüğünü takarak ağır ağır okuyordu. Sözlerinde hukuki bir kıymet ve
ehemmiyet taşıyan hiçbir şey yoktu. Isyanın sebebi olarak Piran'da vukua gelen ve jandarmalarla haklarında
tutuklanma emri olan şeyhler arasındaki silahlı bir ayaklanmayı istemediğinden, ancak halkın kendiliklerinden
yaptıkları silahlı harekete mani olamayarak nasılsa onlara katılmış bulunduğundan bahsediyordu.
Ayaklanmanın sebebi olarak da, `şeriat ahkamına riayet´ edilmesi [uyulması] arzusunu gösteriyordu. Şeyh
Sait ile duruşmaları birlikte yapılan ve sayıları sekseni geçen sanıklar kümesi içinde bulunan Vartolu Binbaşı
Kasım [Ataç] Bey'den maada [başka] bütün suçlular gibi, Şeyhin büyük bir inat ve ısrarla inkar veya
saklamakta devam ettiği iki hakikat vardı:
1 - Kürtlük davası gütmediği,
2 - Piran ziyaretinden evvel, başkumandanlığını yaptığı isyanın `musammem ve mürettep´ [düşünülmüş ve
planlanmış] olmadığı hususları.
Şeyh Said, isyan harekatına dair hemen her şeyi bilindiği gibi söylemekten hiç çekinmediği halde, bahsi
geçen iki nokta hakkında gayet ketum olmayı bir an terketmiyordu."[1]
Görüldüğü üzere, Şark Istiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya [Örgeevren], Şeyh Said ile diğer
şahsiyetlerin davanın son gününe kadar dahi "Kürtlük davası gütmedikleri" yönündeki tutumlarında ısrarla
direndiklerini itiraf etmesine rağmen, bilerek, hukuku çiğneyerek ve önyargıyla hareket ederek, davaya
"Kürtlüğü" bulaştırmaktan geri kalmadı.
**********
Devam edecek inşaallah...
**********
KAYNAK:
[1] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 20-21, 274-275.
Devamını oku »