Şeyh Said'in (radıyallahu anh) kıyamı dini bir kıyamdır, davası kesinlikle kürtçülük değildi.
Bu çalışmamızda bunu kaynaklarıyla delillendireceğiz inşaallah. Öncelikle neden kıyam ettiği hakkında
malumat vereceğiz... Şöyle ki; Eğer bir ülkenin idaresi Şeriat'ı kaldırır ve Islam'a harp ilan ederse, o idareye
isyan vacip olur.
Zaten Şeyh Said'in isyanından önce Istiklal Harbinin önde gelen Paşaları, M. Kemal hükümetinin din
aleyhtarı ve totliter(baskıcı) siyasetinden kaygılanmış, ve bu nedenle 17 Kasım 1924'te, cumhuriyet tarihinin
ilk muhalif partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF)'nın kuruluşunu ilan etmişlerdi[1]
Genel Başkanlığını Kazım Karabekir'in yaptığı TCF'nin tüzüğüne, "Madde: 6, Fırka (parti), dini düşünce ve
inançlara hürmetkardır" şeklinde bir ibare konmuştu. TCF yetkililerinden Fethi Bey; "Terakkiperverler
dindardır. Halk Fırkası dini batırıyor. Biz dini kurtaracağız ve muhafaza edeceğiz"[2] şeklinde beyanat
veriyordu.
Devrimlere karşı olan kesim, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Hüseyin Rauf Orbay gibi Milli Mücadele'nin
ünlü isimlerinin yer aldığı TCF'na yöneliyor ve ortam giderek gerginleşiyordu...
TCF'nin parti tüzüğünden ve Fethi Bey'in beyanatından da anlaşıldığı üzere, M. Kemal hükümeti Islam'a
aykırı bir yönetim anlayışına sahipti ve Islam aleyhinde hareket ediyordu.
Piran hadisesinden iki hafta önce, 1925 Ocak ayı sonlarında, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Erzurum
Milletvekili Ziyaeddin Efendi, TBMM kürsüsünde, iktidardaki CHF'nin icraatlarına ağır eleştiriler yönelterek;
"Yeniliğin isret (içki içme), dans, plaj sefasından başka bir şey ifade etmediğini, fuhuşun arttığını, Müslüman
kadınların edeplerini kaybetme yolunda olduklarını, sarhoşluğun himaye, hatta teşvik olunduğunu, en
önemlisi dini duyguların rencide edildiğini, yeni rejimin sadece ahlaksızlık getirdiğini, rezil bir yönetimin
memleketi çamurların içine sürüklediğini"[3] ilan ediyordu.
Şeyh Said, 13 Şubat 1925 Cuma günü, Piran camisinde verdiği vaazda halka şöyle sesleniyordu:
"Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı ve din mektepleri Milli Eğitim'e bağlandı.
Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben
bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim."[4]
Şeyh Said bu arada, "Emir'ül Mücahidin Muhammed Said El-Nakşibendi" imzasıyla halka yönelik çeşitli
beyannameler yayınladı. Ayrıca, direnişe destek vermeleri için Alevi Zaza aşiret reisleri, Kürt bey, ağa ve
aşiret reisleri ile Ergani'deki Türk bey ve ağalarına da aynı imza ile mektuplar gönderdi ve onları Kemalist
yönetime karşı ortak mücadeleye davet ederek yardım istedi. Yayınlanan beyannamelerden birinde;
"Kurulduğu günden beri din-i mübini Ahmedi'nin (Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin
apaçık dininin) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur'an'ın
ahkamına aykırı hareket ederek, Allah (celle celaluhu) ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i Islam'ı
sürdükleri için, gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün Islamlar üzerinde farz olduğu, Cumhuriyetin
başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının şeriat-ı garrayı Ahmediyye'ye (Hazreti
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin şeriatına) göre helal olduğu..."[5] hususlarına yer
veriliyordu.
Bir başka beyannamede de; "Hilafetsiz Müslümanlık olmaz! Halife memleketten çıkarılamaz! Şimdiki
hükümet mütemadiyen(sürekli olarak) dinsizlik neşretmektedir. Kadınlar çıplaktır. Mekteplerde dinsizlik
ilerliyor..."[6] şeklinde ifadeler yer alıyordu.
Şeyh Said, Urfa’daki Izoli Kürt aşireti reisi Bozan Ağa'ya gönderdiği mektupta;
"1300 seneden beri Cenabı Hakk'ın Peygamber Efendimizi göndermekle neşir ve tebliğ ettiği dinimizi imhaya
çalışanlara karşı harp ilan ettim. Bunda bana yardım edilmezse, cümlece mahvoluruz!"[7]
Şeyh Said, yine Urfa'daki Milli aşireti reisi Halil Beg'e gönderdiği mektupta;
"Şimdiki hükümet Islam Hilafetini, Saltanatı, meşihatı Islamiye'yi (Şeyhülislam Makamı) ve ilim medreselerini
ilga etmiş, Evkaf Nezaretini (Vakıflar Bakanlığı) kafirlik maarifine ilca etmiş(çevirmiş), kadınlık
mesturunu(örtünme) kaldırmış, zinayı ve içki içilmesini, kadınların yabancılarla dans yapmasını mübah
kılmış, bu gibi fuhşiyata mahsus mesela dans salonu, tiyatro, sinema, bar ve umumhane gibi geniş binalar
inşa etmişler, Allah (celle celaluhu) ve Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) dini olan dinimizle istihza(alay)
etmekte bulunmuşlar, onların namına olarak ahkamı Islamiyeyi tahkir ve Islamiyetin esaslarını değiştirmişler,
erkanı(ileri gelenleri) sarsmışlar, dine karşı ve bu din erbabına karşı ilan-ı harp eylemişler. Allahü Taala din ve
Şeriatın intikamını almaya başlamıştır.. himmetinizden muavenet talebinde bulunuyorum, bütün aşiretlerinize
bildiriniz."[8] diyordu.
Şeyh Said, Varto'daki Alevi Zaza olan Hormek aşireti reisleri Halil, Veli ve Haydar Ağalara gönderdiği
mektupta da söyle yazıyordu:
"Din-i mübini Ahmedi'yi, kafir olan M. Kemal'in yedi zulmünden tahlis etmek(kurtarmak) gazası niyetiyle
susar'a hareket edildi. Bu gaza ve cihadın mezhep ve tarikat tefrik edilmeden, ‘Lailahe illallah Muhammedün
Resulüllah’ diyen bütün Islam muvahhidleri üzerinde farz olduğundan, büyük bir gayret ve secaat sahibi olan
Müslüman aşiretinizin de şeriat-ı garrayı Ahmediyye'ye ve bu cihad-ı ekbere itba’ edeceğinize itimadım
berkemaldir. Ya eyyühel-ensar, dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin(imansızların) elinden kurtaralım, size
istediğiniz yerleri verelim. Bu dinsiz hükümet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihad farzdır."[9]
Öte yandan, Dersim Mebusu ve Alevi Zaza olan Hasan Hayri Efendi, Şeyh Said'in Elaziz Cephesi
Kumandanı olarak görevlendirdiği Şeyh Şerif ile dayanışma içerisine girdi. Elaziz'de Şeyh Şerif ile birlikte
hazırladığı ortak bir mektup, 06 Mart 1925’te Dersim'deki tüm aşiret reislerine gönderildi.[10]
Şeyh Said'in diğer mektuplarında da benzer görüşler yer almaktadır. "Kürt" isminin dahi geçmediği söz
konusu mektup ve beyannameler, direnişi sahiplenmek isteyen Kürt siyasi çevrelerince ileri sürülen "Şeyh
Said Kürtlük ve Kürdistan için ayaklandı" önündeki iddiaları tümüyle çürütmektedir.
**********
KAYNAKLAR:
[1] Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, Vatan Neşriyat, Istanbul 1957; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi
Partiler, Istanbul 1952, sayfa 606.
[2] Nurşen Mazıcı, Belgelerle Atatürk döneminde Muhalefet (1919-1926), Dilem Yayınları, Istanbul 1984,
sayfa 82.
[3] Metin Toker, Şeyh Sait ve Isyanı, Akis Yayınları, Ankara 1968, sayfa 21.
[4] Behçet Cemal, Şeyh Sait Isyanı, Sel Yayınları, Istanbul 1955, sayfa 24.
[5] M.Şerif Fırat, Doğu Illeri ve Varto Tarihi, TKAE Yayını, Ankara 1981, sayfa 180.
[6] Behçet Cemal, a.g.e., sayfa 48.
[7] Behçet Cemal, a.g.e., s.45; Metin Toker, a.g.e., sayfa 27.
[8] H.Şelıc, Zaza Gerçeği, Dicle-Fırat Yayınları, Almanya/Münih 1988, sayfa 36.
[9] M. Şerif Fırat, a.g.e., sayfa 181.
[10] M.Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Halep 1952, sayfa 180.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 2
(Şeyh Said (rh.a) isyanı, "dini"dir... Milliyetçi bir isyan değildir.)
Devam ediyoruz....
24 Subat 1925 tarihinde toplanan TBMM Genel Kurulu’nda, Başbakan Ali Fethi bey [Okyar], Şeyh Said
ayaklanmasına ilişkin ayrıntılı açıklamalarda bulundu. Başbakan konuşmasında;
"Nakşibendi Şeyhlerinden Şeyh Said'in emriyle 13 Şubat 1925 günü isyanın fiilen Piran'da başlamasıyla
birlikte, asiler tarafından telgraf hatlarının tutulduğunu, hapishanelerin basıldığını, Genç, Çabakcur, Hani ve
Palu'da hükümet konaklarına hücum edilerek jandarmaların esir alındığını, `Sallallahu Muhammed! Teslim!
Teslim!´ nidalarıyla askeri müfrezelere saldırılar düzenlendiğini, bu mıntıkayı ele geçiren asilerin 23 Şubat
günü Elaziz vilayet merkezine kadar ilerlediklerini, her taraftan yardım görmek suretiyle kuvvetlenen asilerin
karşısında tutunamayan müfrezelerin geri çekilmeye mecbur olduklarını" ifade ederek, ayaklanmanın askeri
safahati hakkında ayrıntılı bilgi vermesini müteakip, ele geçirilen birtakım belgeleri açıkladı ve "hilafetçiliğin,
şeriatçılığın isyanın emelinde yattığıni" açık bir şekilde beyan etti.
Başbakan ayrıca; "vesikalardan birinde, hilafet, şeriat ve Sultan Abdülhamid'in oğullarından birinin saltanatını
temin etmek"ten söz edildiğini ifade ederek, aynı tarzda, "din propagandasına ve şeriatın geri getirilmesi
ilkesine dayanan kampanya" hakkında bilgi verdi.[1]
Şeyh Said hareketinin bir irticai ayaklanma olduğu görüşünü, elindeki belgelere dayanarak TBMM
kürsüsünden kamuoyuna resmen ilan eden Başbakan'ın, aynı konuşmasında; "ötede beride dolaştıkları
işitilen kanunen yakalanamayan tanınmış Kürtçü zevat tarafından fiiliyata teşvik vardır" diyerek, "Kürtçü
kışkırtma"dan söz etmesi ve ayaklanmayı "din perdesi altında Kürtçülük" olarak addetmesi ise önyargıya
dayalı kişisel bir iddiadır.
Zira bu iddia, Başbakan'ın elindeki Şeyh Said'e ait olan mektup ve beyannamelerin içeriği ile çeliştiği gibi
daha sonra değineceğimiz üzere, Şeyh Said ve isyanın diğer önderlerinin Şark Istiklal Mahkemesi'ndeki
savunmaları ile de tamamiyle tezat teşkil etmektedir. Kaldı ki, o dönemde
"Kürtçü" olarak tanınan ve Azadi örgütü yetkililerinden olan Diyarbekirli Kadri Cemilpaşa gibi bazı şahsiyetler,
bırakınız kışkırtıcılık yapmayı, ayaklanmadan haberlerinin bile olmadığını yıllar sonra kaleme aldıkları
hatıralarında açık bir şekilde itiraf etmişlerdir.[2] Bu konuyu ayrı bir başlık altında irdeleyeceğiz.
**********
KAYNAKLAR:
[1] Behcet Cemal, Şeyh Sait Isyanı, Sel Yayınları, Istanbul 1955, sayfa 43-46; Ahmet Süreyya Örgeevren,
Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Vesikalar, Olaylar, Hatıralar, Temel Yayınları, Istanbul 2002,
sayfa 49-55.
[2] Zinar Silopi [Kadri Cemilpaşa], Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), 1.Baskı, Beyrut 1969; 2.Baskı, Öz-Ge
Yayınları, Ankara 1991, sayfa 92.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 3
(Şeyh Said isyanının Kürtçü değil, "dini" olduğuna dair dönemin basınından deliller)
Ayaklanmanın devam ettiği günlerde; Hakimiyet-i Milliye, Akşam, Cumhuriyet, Vakit, Yeni Türk, Resimli
Gazete,
Orak-Çekiç, Vatan, Tanın, Son Saat, Son Telgraf, Tevhid-i Efkar, Toksöz, Sebilürreşad vs. gibi yayın
organlarında, Şeyh Said isyanı üzerine çesitli yorumlar yapılıyordu. Bir örnek olarak, Türk sosyalistlerinin
haftalık yayın organı Orak-Çekiç gazetesi, 26 Şubat 1925 tarihli sayısında irdelediği Şeyh Said ayaklanması
ile ilgili yorumunda, Kemalist yönetimi destekliyor ve şöyle yazıyordu:
"Irticanın başında Şeyh Said var.. Irticaya karşı mücadelede halkımız hükümetle beraberdir. Kahrolsun irtica!
Ankara Büyük Millet Meclisi'nde müfrit [aşırı] solun tırnakları, kafasına kurunu vustayı [ortacağ zihniyetini]
dolamış olan yobazların, gericilerin gırtlağına yapıştı. Mürtecilerin, yobazların sarıkları, kendilerine kefen
olacak! Yobazlarıyla, şeyhleriyle, halifeleriyle, sultanlarıyla, kahrolsun irtica ve derebeylik!" [1]
(Irtica ile "din"in kastedildiğini söylememize gerek yok sanırım.)
Diğer yayınların coğunun isyana dair haber ve yorumları da aşağı yukarı aynı içerikteydi. Örneğin,
Cumhuriyet gazetesi de;
"Isyan hadisesinin irticaya dayanan fikirlerle başladığını, asilerin Hilafet meselesini ortaya sürerek halkı
teşvik etmeye kalkıştığını"[2] yazıyordu.
Öte yandan, Şeyh Said önderliğindeki Zaza Islami/Nakşibendi hareketini "Kürtçülük" ve "Kürdistan" meselesi
ile ilişkilendiren kimi yazarlar ve yayınlar da mevcuttu. Ne var ki, bunlar konu hakkında hiçbir kanıt ortaya
koyamıyorlardı. Yazdıkları ise sadece laftan ibaretti. Hükümetin eline de bu yönlü herhangi bir belge
geçmemişti. Nitekim hükümet, bu tür değerlendirmeleri adeta "tekzip edici" nitelikte olan bir açıklama bile
yapmak zorunda kalmıştı.
Konu ile ilgili olarak, Bakanlar Kurulu'nun 03 Mayıs 1341 (1925) tarih ve 1885 sayılı kararında;
"Isyanın umumi ve mürekkep [birleşik] bir `irticanın´ tezahürü olduğu müsbet ve malum olan hadisenin
matbuatta [basında] Kürt meselesi şekline inhisar ettirilmesinin [yansıtılmasının] `hakikata gayri mutabik´
olduğu [gerçekle bağdaşmadığı]" hususlarına yer verildi.[3]
Yabancı basında da, genellikle ayaklanmanın "dini nitelikli" olduğu yönündeki görüş ve değerlendirmeler ön
plana çıktı.
Ingiltere'de yayınlanan "The Times" gazetesi;
"Şeyh Said ve taraftarlarının Genç, Harput ve Diyarbekir'i ele geçirerek, Abdülhamid'in (rh.a) oğullarından
Abdürrahim'i gıyaben `halife´ ilan ettiklerini, ayaklanmanın söylenildiği gibi Kürt ulusal hareketi değil,
tamamen fanatik bir `dini´ hareket olduğunu"[4] vurguluyordu.
Fransa'da yayınlanan haftalık "L’illustration" dergisi ise, Şeyh Said isyanının yayıldığı alanı gösteren bir
haritaya sayfalarında yer veriyor ve olayı şöyle yorumluyordu:
"Elaziz, Genç ve Palu bölgelerinde Şubat sonunda başlayan ayaklanma oldukça ciddi boyutlar kazandı.
Ayaklanmanın elebaşısı Said adında bir Şeyh...... Ayaklanmacılar Ankara'nın `din karşıtı politikasından
rahatsızlar ve halifeliğin´ yeniden tesis edilmesini istiyorlar."[5]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Mete Tuncay, Türkiye'de Sol Akımlar-1 (1908-1925), Bilgi Yayınevi, Ankara 1978, sayfa 364 vd.
[2] Cumhuriyet Gazetesi, 23 Şubat 1925.
[3] Hasip Koylan, Şeyh Said Isyanı, Ankara 1946, sayfa 316.
[4] The Times Gazetesi, 26 Şubat 1925, sayfa 12.
[5] L'illustration Dergisi, 07 Mart 1925.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 4
Şeyh Said ve ayaklanmanın diğer önderlerinin, Diyarbekir’deki Şark Istiklal Mahkemesi’nde 26 Mayıs 1925
tarihinde başlayan ve 28 Haziran 1925 günü sona eren yargılamaları sırasında yaptıkları savunmalar,
ayaklanmanın tamamiyle "Islam Şeriatı" adına yapıldığı hususunu, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde
ortaya koymaktadır.
Şeyh Said, savunmasında şu açıklamalarda bulunmuştur:
"Kıyamımızın [direnişimizin] sebebi şeriat meselesi... Hükümet şeriatın bir kısmını kaldırdı. Bunun iadesine
sebep olursak sevaba nail olurduk diyordum...
Şeriatın ahkamı [hükümleri] icra edilmezse kıyam [direniş] vacip [gerekli] olur. Kitap [Kur’an], kıyam vaciptir
diyor, seriatı icra ettireceksin diyor. Ahkamı şer’iyye [şeriat hükümleri]; katil, zina, müskirat [içkiler] gibi ahvali
men ediyor... Imam [devlet başkanı] şeriat ahkamını icra etmezse, bu isyanın cevazına [izin] delildir. Vakta ki
vuku buldu, iste şeriat da vaciptir diyor, hiç olmazsa günahkar olmayız dedim. Bütün hattı harekatımızı
Kur’an-ı Azimüşşan’dan istihraç ediyoruz [çıkarıyoruz]...
Kıyamı kalbimde tasavvur ediyordum, fakat muharebe [savaş] suretiyle değil, risale [broşür] yazıp şeriat-ı
ahkamı tasrih ederek [açıkça belirterek] kanunları da şeriata mutabık [uygun] bir şekilde talep etmek istedik,
Meclis-i Mebusan’a [Türkiye Büyük Millet Meclisi] göndermek istedik. Meclis’in büyük bir kısmı dindardır,
isteklerimizi kabul ederler, medreseleri açarlar dedik. Tabii vakt-i saadet [Hz.Muhammed sallallahu aleyhi ve
sellem dönemi] kadar olmasa da bir dereceye kadar iyileşir dedik...
Ben Lice’de esir Süvari Kaymakamı Cemil Bey’e, Mürsel Paşa’ya [7.Kolordu Komutanı] hitaben bir mektup
yazdırdım ve ‘maksadımın şeriat olduğunu, el birliği ile bu dinin ihyasına çalışmamız gerektiğini’ yazdım. Ne
hariçten, ne dahilden bizi teşvik eden yoktur. Hariçten maksadım ecnebilerdir.
Maksadımız, Diyarbekir’e girdikten sonra, birtakım adamları toplayıp, ulema [alimler, bilginler], fuzala
[erdemli kimseler] ile ictima [toplantı] ederek hükümetimizle muhabere [haberleşme] edecektik, men-i
müskirat [içki yasağı] tatbik ettirecek, medreseleri açtıracaktık. Hükümet kabul etmeseydi günahtan kurtulur,
evimizde otururduk. Önce hükümete yazsa idim ve kabul etmeseydi hicret isterdik, hicret izni vermeseydi
günah bizden giderdi, otururduk. Hükümete şeriat meselesini anlatmak istedik. Hiç olmazsa bir kısmının
icrasını talep edecektik. Allah’ın kaderi bırakmadı. Piran olayı çıktı, önünü alamadık...
Eğil tarafına, Ergani’ye gittim, **Türkleri de davet ettim.** Gelin dinimize çalışalım, kanunu ilahiyi [Allah’ın
kanununu] tatbik ettirelim, diyordum. Ergani’den Şevki Efendi, Hamid Ağa, Hacı Hüsnü Efendi vardı. Onlar
Türk’tüler, iştirak ettiler... Kürt Teali Cemiyeti’nden haberim yok. Nerededir, muhaberatını [iletişimini] temin
eden kimlerdir, hiç haberim yok... Bitlisli Yusuf Ziya’yı tanırım. Iki sene evvel [1923] Hınıs’a, benim köyüme
misafir geldi. Orada: ‘Bir Kürdistan hükümeti teşkil etmek için ittifak edelim..’ dedi. Bu muhaldir [hayalidir],
olmaz dedim. Fikrim bunu kabul edemiyordu. Sonra Erzurum’a gitti. Ben onun da umudunu kestim, kendi de
kani oldu. Erzurum’dan avdetinde [dönüşünde] bir daha görmedim. Benim maksadım bu dine bir hizmet
etmekti. Bu çeşit niyetim de yoktu. Allah u Taala’nın kaderi beni bu çeşide düşürdü. Muvaffak olamadık.
Şimdi anladığıma göre, muvaffak olsaydık, bu ahali ile bir şey olamazdı. Çünkü ahaliden sıtkım sıyrıldı,
şeriata razı olan ahali kalmamıştır."[*]
Şeyh Said Efendi’nin, Şark Istiklal Mahkemesi yargıçlarının muhtelif sorularına verdiği cevapları içeren
yukarıdaki açıklamalarında da görüldüğü üzere, o, ayaklanmanın "Kürdistan" için değil, tamamen Islam
Şeriatı’nın geri getirilmesi amacıyla gerçeklestirildiğini ve temel düşüncesinin de bu olduğunu net bir şekilde
ve ısrarla vurgulamaktadır.
**********
KAYNAK:
[*]
- Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, 10.Baskı, Istanbul 1990, sayfa 35-71.
- Uğur Mumcu, Kürt-Islam Ayaklanması 1919-1925, sayfa 123-144.
- Hasip Koylan, Şeyh Said Isyanı, Ankara 1946, sayfa 236-244.
- Behçet Cemal, Şeyh Sait Isyanı, Istanbul 1955, sayfa 97-105.
- Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Vesikalar, Olaylar, Hatıralar, Temel
Yayınları, Istanbul 2002, sayfa 177-207.
- Adem Karataş, Ve Alim Ve Mücahid Ve Şehid Şeyh Said, Konya 1993, sayfa 229-245.
- Ilhami Aras, Adım Şeyh Said, 2.Baskı, Istanbul 1994, sayfa 111-125.
- H.Selıc, Zaza Gerçeği, Münih 1988, sayfa 37-38.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 5
Bu bölümde, Şeyh Said (rh.a) isyanı nedeniyle gelen telgraflara, M. Kemal'in verdiği cevaplar yer alıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı M. Kemal, konu ile ilgili bütün açıklamalarında, Şeyh Said
ayaklanmasının "dini" niteliğine dikkat çekerek, olayı bir "irtica" hareketi şeklinde değerlendirmiştir.
**********
GENÇ HAVALİSİNDEKİ İSYAN OLAYINI TEL'İN EDEN ADANALILARA CEVAP
26.02.1925
Mücadele-i Millîyede pek şerefli ve müstesna bir mevki ihraz eden Adanalıların Genç havalisinde zuhur eden
irtica hadisesi münasebetiyle izhar ettiği samimi ve şayan-ı takdir hissiyata teşekkür ederim. Nik ü beddi
bihakkın müdrik milletimizin Cumhuriyete ve inkılâba merbutiyeti sayesinde işbu hadise müsebbiplerinin
kariben lâyık oldukları veçhile tecziye edilecekleri muhakkaktır. Muhterem Adanalılara hürmetlerimin tebliğini
rica ederim.[1]
IMZA: Gazi M. Kemal
**********
ŞEYH SAİT İSYANI ÜZERİNE TRABZON HALKININ OLAYI TELİN EDEN VE İNKILÂPLARA BAĞLILIĞINI
BİLDİREN TELGRAFLARINA CEVAP
01.03.1925
Halkın ibraz buyurduğu yüksek idraki ve Cumhuriyetperverlik hissiyatını kemal-i şükran ve memnuniyetle
müşahede ediyorum. Muhterem halkımızın her taraftan yükselen hararetli lanet ve nefret hisleri karşısında
**irtica**zihniyet teşebbüslerinin ebediyen eriyeceğine itimadım kat'îdir. Cümleye selâm ve hürmetlerimin
tebliğini rica ederim, efendim.[2]
IMZA: Reisicumhur Gazi M. Kemal
**********
BAĞLILIKLARINI BİLDİREN TRABZON TÜRKOCAĞI REİSİNİN TELGRAFINA CEVAP
01.03.1925
Trabzon Türkocağı Reisi Reşit Beye
Cumhuriyet ve inkılâbımıza vaki olan suikast teşebbüsatı karşısındaki vatanperverane hissiyatınıza ve
hakkımdaki hissiyat ve itimada teşekkür ederim, efendim.[3]
IMZA: Reisicumhur Gazi M. Kemal
**********
İRTİCA HADİSESİ DOLAYISİLE İSTANBUL DARÜLFÜNUN EMİNİNE VERİLEN CEVAP
01.03.1925
Darülfünun müderris ve talebesinin akdettikleri içtimada Cumhuriyet aleyhine ve din aletile yapdan her türlü
irticakâr hareketlere karşı izhar edilen şiddetli lanet ve takbih hislerini mul'in telgrafnamenizi memnuniyetle
aldım. Darülfünunumuzun milli ve vatani mesailde daima gösterdiği yüksek idrak ve hassasiyet şayanı
şükran ve âti için de mucibi itminandır. Büyük milletimizin takati beşer haricinde sayılan uzun ve ciddi
mücahedesinin ve pek ulvi fedakârlıklarının muazzez semeresi olan inkılâp aleyhine ne şekil ve surette
olursa olsun tezahür edecek istidat ve teşebbüsatın umumi nefret ve mukavemetle karşılanacağı tabii idi.
Birkaç gündenberi bunun en celi ve asil asarını görmekle mubahiyiz. Her sınıf halkın ve doğru yolu idrak
hususunda gösterdiği şayanı takdir isabet ve liyakat muvacehesinde irtica zihniyetinin ebediyen eriyeceğine
itimat edebiliriz. Bu münasebetle hakkımda izhar buyurulan teveccühkâr hissiyata teşekkür eder ve cümleye
selâm ve hürmetlerimin tebliğini rica ederim efendim.[4]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Vakit Gazetesi: 28.02.1925.
[2] Büyük Tarih Trabzon'da, Der: Trabzon Çocuk Esirgeme Kurumu, Istanbul 1938, sayfa 20.
[3] Büyük Tarih Trabzon'da, Der: Trabzon Çocuk Esirgeme Kurumu, Istanbul 1938, sayfa 21.
[4] Tanin Gazetesi: 03.03.1925.
Ayrıca bakınız: Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, cild 4,
Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1991, sayfa 560, 561, 562.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 6
Bu bölümde de 5. bölümde olduğu gibi M. Kemal'in sözlerine yer vereceğiz.
M. Kemal, Şeyh Said isyanını irtica kategorisine dahil ederek şu şekilde yorumlar:
"Ísyan hadisesinin; irticai, umumi, mürekkep [birleşik] bir cereyan-ı efkâr [fikir akımı] ve bir silsile-i istihzaratın
[hazırlıklar zinciri] fiili bir işareti ve neticesi olduğu, bir seneden beri cereyan eden ahval [durumlar] ve hadisat
[olaylar] ile bir defa daha sabit olmuştur."[1]
Nutuk’ta ise M. Kemal, Şeyh Said ayaklanmasının çıkışını Kazım Karabekir ve arkadaşlarınca kurulan
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile ilişkilendirir ve bu hususta bazı ayrıntıları da aktarır.
M. Kemal'in bu konudaki görüşleri aynen şöyle:
"Efendiler, vakayi ve hadisat [olaylar] dahi ispat etti ki, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası programı en hain
dimagların mahsulüdür; bu fırka [parti], memlekette suikastçilerin, mürtecilerin [gericilerin] tahassungahı
[kalesi], ümid-i istinadı [dayanma ümidi] oldu.. Tarih; ‘mürettep [düzenlenmiş], umumi, irticai’ olan Şark Isyanı
esbabını [sebeplerini], tetkik ve taharri [araştırma] ettiği zaman, onun mühim ve bariz sebepleri meyanında
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın dini mevaidini [vaatlerini] ve şarka gönderdikleri katib-i mes’ullerinin
teşkilat ve tahrikatını [kışkırtmalarını] bulacaktır..
Efendiler, yaptığımız inkılabın vüs’at [genişlik] ve azameti [büyüklüğü] karşısında, eski hurafat [hurafeler] ve
müessesatının [kurumlarının] birer birer sukutunu [düşüşünü] gören mutaassıp ve irticakar anasır [unsurlar],
‘efkar ve itikadat-ı diniyeye hürmetkar’ olduğunu ilan eden bir fırkaya ve bahusus bu fırkanın içinde isimleri
şöhret bulmuş zevata dört el ile sarılmaz mı? Yeni fırka yapan zevat bu hakikati müdrik değilmidirler? O
halde, ellerine aldıkları din bayrağı ile millet ve memleketi nereye götürmek istiyorlardı?..
Efendiler, yeni fırka, unvan ittihaz ettiği ‘terakki’ ve ‘cumhuriyet’ namlarının zıdd-ı tamlariyle inkişaf etmiştir.
Bu fırkanın rüesası [başkanları], hakikaten mürtecilere [gericilere] ümit ve kuvvet vermiştir. Buna misal olarak
arzedeyim; Ergani’de, usatın [isyancıların] valiliğini kabul eden maslup [idam edilen] Kadri, Şeyh Sait’e
yazdığı bir mektupta: ‘Millet Meclisi’nde, Kazım Karabekir Paşa’nın fırkası, ahkam-ı şer’iyeye [şeriat
hükümlerine] riayetkar ve dindardır. Bize muzaheret [yardım] edeceklerine şüphe etmem. Hatta Şeyh Eyüp
(rüesa-yi usattan [isyancıların reislerinden] olup idam edilmiştir) nezdinde bulunan katib-i mes’ulleri, fırkanın
nizamnamesini getirmiştir..’ diyor. Şeyh Eyüp de, muhakemesi sırasında: ‘Dini kurtaracak yegane fırkanın,
Kazım Karabekir Paşa’nın teşkil ettiği fırka olup, ahkam-ı şer’iyeye riayet edileceğinin fırka nizamnamesinde
ilan edildiğini’ söylemiştir.
Ne oldu Efendiler?! Hükümet ve Meclis, fevkalade tedbirler almağa lüzum gördü. Takrir-i Sükun Kanunu’nu
çıkardı. Istiklal Mahkemeleri’ni faaliyete geçirdi. Ordunun sekiz dokuz seferber fırkasını, uzun müddet
tedibata [uslandırma] hasretti. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası denilen muzır teşekkül-i siyasiyi seddetti
[kapattı]. Netice bittabi cumhuriyetin muvaffakıyetiyle tecelli etti. Asiler imha edildi."[2]
Şeyh Said isyanını Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın bir "kışkırtması" olarak yorumlayan M. Kemal,
başka beyanlarında da; "mürettep, umumi, irticai" dediği ayaklanmayı bir "karşı devrim" olarak
değerlendirmiştir.
**********
KAYNAKLAR
[1] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I, Ankara 1989, sayfa 356.
[2] M. Kemal, Nutuk (1919-1927), Ankara 1989, sayfa 592-594. / 18. Bölüm, 11 ve 12. Konu.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 7
Şeyh Said Efendi'nin öncülüğünü yaptığı kıyam konusunda bugüne dek yazılan eserlerde, Kemalist yönetim
karşıtı siyasi çevrelerin toplandığı muhalefet cephesi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) ile Şeyh
Said veya direnişin diğer öncüleri arasındaki ilişkiler nedense hep göz ardı edilmiştir.
M. Kemal'in sözünü ettiği TCF'nin "katib-i mes'ulü" olan kişi, emekli yarbay/kaymakam Fethi Bey'di. Fethi
Bey'in, ayaklanmanın meydana geldiği dönemde Urfa'da bulunması bir tesadüf eseri miydi, bilinmez. Ancak
Fethi Bey, Nakşibendi tarikatının Şeyh Said'e bağlı ekolünün Siverek temsilcisi olan Şeyh Eyüp ile
görüştüğünü Şark Istiklal Mahkemesi'nde ifade etmiştir. Bu nedenle Fethi Bey, yargılaması neticesinde,
Mahkeme Heyeti'nce; "Şark ihtilalinin zuhura gelmesini manen teshil [kolaylık] ve teşvik mahiyetinde harekatı
kavliyede [sözlü] bulunmuş olduğu" kanaatine varılarak, beş yıl hapsine ve cezasını geçirmek üzere Samsun
Cezaevi'ne gönderilmesine karar verildi.
Şeyh Eyüp ise ayaklanmaya bilfiil iştirak ettiği gerekçesiyle idam edildi. Şark Istiklal Mahkemesi ayrıca, 25
Mayıs 1925 tarihinde görev bölgesi dahilindeki TCF'nin tüm şubelerini kapatma kararı aldı. Bakanlar Kurulu
da, 3 Haziran 1925 tarihinde TCF'nin kapatılmasına karar verdi.[1]
Şeyh Said, daha Piran olayı çıkmadan, Genç Vilayeti merkezi olan Darahini'de yapılan bir toplantıda, TCF'nin
programından bazı maddeleri okuyarak, "bunların şeriat hükümlerine uygun olduğunu" söylemiştir.[2] Şeyh
Said ayrıca, Diyarbakır'daki Şark Istiklal Mahkemesi'nde de, muhalefet partisi olan TCF'yi övmüş, iktidardaki
Cumhuriyet Halk Fırkası'nı (CHF) ise eleştirmiştir. Keza az önce adı geçen Siverekli Şeyh Eyüp de
yargılaması sırasında; "TCF'yi takdir ettiğini ve ona merbut [bağlı] bulunduğunu, CHF'yi ise beğenmediğini"
ifade etmiştir.
Şeyh Eyüp'ün, TCF'nin Siverek ilçe Başkanlığını yaptığı yönünde bilgiler de bulunmaktadır.[3] Öte yandan,
ayaklanma sırasında, Elaziz Cephesi Kumandanı Şeyh Şerif ile dayanışma içerisine girerek, ittifak sağlamak
amacıyla Dersim aşiret reislerine gönderilmek üzere hazırlanan bir mektubu Şeyh Şerif ile birlikte imzalayan
Dersim eski Mebusu [Milletvekili] ve Karabal aşireti reisi Kangozade Hasan Hayri Efendi de Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası mensubuydu.[4]
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Kazım Karabekir ve arkadaşlarınca kurulmuştur... Kazım Karabekir ve
arkadaşlarının bir Kürtçülük hareketine destek vereceklerini zannetmek Tarihi bilmemektir. Şeyh Said'in
kıyamı "dini" bir kıyamdır.
**********
Devam edecek inşaallah.
**********
KAYNAKLAR:
[1] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 103, 131.
Ayrıca bakınız; Uğur Mumcu, Kürt-Islam Ayaklanması (1919-1925), Tekin Yayınevi, Istanbul 1991, sayfa 162.
[2] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 267.
[3] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 103, 248.
Ayrıca bakınız; Uğur Mumcu, Kürt-Islam Ayaklanması (1919-1925), Tekin Yayınevi, Istanbul 1991, sayfa 161,
162.
[4] M.Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Halep 1952, sayfa 186, 189.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 8
Devam ediyoruz...
Kürtçülük iddiası büyük bir yalan.
Şeyh Said ayaklanmasını "Kürtlük"le ilişkilendirmeye yeltenenler, Şeyh Said ve mücadele arkadaşlarının
görüşlerini yansıtan beyanname ve mektupları ile Şark Istiklal Mahkemesi'ndeki savunmalarına değil, bir
kısım yazarların veya politikacıların birer iddiadan öteye geçmeyen önyargılı düşüncelerinden yola çıkarak,
hadiseye yorum getirmektedirler. Bu tarz bir yaklaşımın gerçekçi olamayacağı açıktır.
Nitekim, Şark Istiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya Örgeevren, 1957'de yayınlanan hatıralarında;
"Şeyh Said ile duruşmaları birlikte yapılan ve sayıları sekseni geçen sanıkların, büyük bir inat ve ısrarla
Kürtlük davası gütmediklerini söylediklerini"[1] çok net bir şekilde ifade etmiştir.
Kürt ve Türk yazarlarının iddialarının aksine, Kürt aşiretleri isyana katılmadılar. Bu husus, mevcut belgelerle
de sabittir. Sadece Varto'da Zazalara komşu olan Cibran Kürt aşiretinin kısmi bir desteğinden söz edilebilir. Ki
bu da aşiret lideri Miralay Xalid Beg'in hem Şeyh Said'in kayınbiraderi olması hem de adı geçenin o tarihte
Bitlis'te tutuklu olmasından dolayı TC yönetimine duyulan tepkiden kaynaklanmıştır. Kaldi ki, Şeyh Said'i
ihbar edip yakalatan Binbası Kasım da Cibran Kürt aşireti mensubu idi.
Zaza önderi Şeyh Said Efendi'yi istismar konusu yaparak, onu ve mücadelesini Kürtlüğün kazanç hanesine
kaydetmekte beis görmeyen Kürt şövenistleri, asılsız iddiaları ile birlikte, hakikatler karşısında rüsva olmaya
mahkumdurlar. Şeyh Said'i istismar eden çevrelere, şu hakikati bir kez daha burada hatırlatma gereğini
duyuyoruz:
Şeyh Said'in, Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) üyesi olduğuna dair bugüne kadar hiçbir belge ortaya
konulamamıştır. KTC'nin tespit edilebilen üyelerinin listesi bilinmektedir ve bu listede Şeyh Said'in ismi
yoktur.[2]
Zaten Şeyh Said de, Şark Istiklal Mahkemesi'nde KTC ile ilişkisinin olmadığını bizzat açıklamıştır. Öte
yandan, ayaklanmayı organize ettiği iddia edilen Azadi Örgütü üyelerinin isimlerini içeren listede de Şeyh
Said'in ismine rastlanmamıştır.[3] Mevcut belgeler, Azadi Örgütü'nün, ayaklanmanın hiçbir safhasında, hiçbir
rolünün olmadığını kanıtlamaktadır.
**********
Devam edecek inşaallah...
**********
KAYNAKLAR:
[1] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Said Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Vakıalar, Hatıralar, Dünya
Gazetesi, yazı dizisi, 17 Nisan 1957.
Ayrıca bakınız: Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa
20.
[2] Ismail Göldaş, Kürdistan Teali Cemiyeti, Doz Yayınları, Istanbul 1991, sayfa 39-45.
[3] Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said Isyanı, Özge Yayınları, Ankara 1992, sayfa
247-250.
******************************
******************************
******************************
Şeyh Said (rh.a) Dosyası - 9
(Şeyh Said ve diğer önderlerin idami)
Şeyh Said Efendi ile birlikte Diyarbakır'daki Şark Istiklal Mahkemesi'ne sevkedilen toplam 81 "sanık"
hakkında, yaklaşık iki ay süren soruşturma ve yargılama müzakereleri sonunda, Savcı Ahmet Süreyya
[Örgeevren], 27 Haziran 1925 Cumartesi günü son iddianamesini okudu. Iddia sona erince ayaklanmanın
öncülerinin son savunmaları dinlenmeye başlandı.
Şark Istiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya [Örgeevren], son savunmalar konusunda şunları ifade
ediyor:
"Ilk olarak, isyan başlar başlamaz `Emirü'l-Mücahidin´ [mücahidlerini lideri] ve sonraları `Hadimü'l-Mücahidin´
[mücahidlerin yardımcısı] ünvanını takınan Şeyh Said'in müdafaası dinlendi. Şeyh, müdafaasını, büyükçe iki
sayfalık bir kağıda yazmıstı. Gözlüğünü takarak ağır ağır okuyordu. Sözlerinde hukuki bir kıymet ve
ehemmiyet taşıyan hiçbir şey yoktu. Isyanın sebebi olarak Piran'da vukua gelen ve jandarmalarla haklarında
tutuklanma emri olan şeyhler arasındaki silahlı bir ayaklanmayı istemediğinden, ancak halkın kendiliklerinden
yaptıkları silahlı harekete mani olamayarak nasılsa onlara katılmış bulunduğundan bahsediyordu.
Ayaklanmanın sebebi olarak da, `şeriat ahkamına riayet´ edilmesi [uyulması] arzusunu gösteriyordu. Şeyh
Sait ile duruşmaları birlikte yapılan ve sayıları sekseni geçen sanıklar kümesi içinde bulunan Vartolu Binbaşı
Kasım [Ataç] Bey'den maada [başka] bütün suçlular gibi, Şeyhin büyük bir inat ve ısrarla inkar veya
saklamakta devam ettiği iki hakikat vardı:
1 - Kürtlük davası gütmediği,
2 - Piran ziyaretinden evvel, başkumandanlığını yaptığı isyanın `musammem ve mürettep´ [düşünülmüş ve
planlanmış] olmadığı hususları.
Şeyh Said, isyan harekatına dair hemen her şeyi bilindiği gibi söylemekten hiç çekinmediği halde, bahsi
geçen iki nokta hakkında gayet ketum olmayı bir an terketmiyordu."[1]
Görüldüğü üzere, Şark Istiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya [Örgeevren], Şeyh Said ile diğer
şahsiyetlerin davanın son gününe kadar dahi "Kürtlük davası gütmedikleri" yönündeki tutumlarında ısrarla
direndiklerini itiraf etmesine rağmen, bilerek, hukuku çiğneyerek ve önyargıyla hareket ederek, davaya
"Kürtlüğü" bulaştırmaktan geri kalmadı.
**********
Devam edecek inşaallah...
**********
KAYNAK:
[1] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 20-21, 274-275.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder